13 Ekim 2015 Salı

Sana Söyleyemediğim Her Şey// Celeste NG Kitap Yorumu^^


Herkese Merhaba^^
Bu sefer konusunu az çok tahmin edeceğimiz ama bambaşka bir konuyla karşılaşacağınız sıra dışı bir kitap. Konusun da Lydia öldü diye başlıyor. Zaten başta derin yaraların olduğu belli ama bu ölüm herkesi ve her şeyi değiştiriyor.





Lydia öldü. Ama henüz kimse bilmiyor... Böyle başlıyor bu hikâye. Lydia'nın kahvaltıya inmediği o mayıs sabahında. Lee ailesi; pişmanlıkları ve kırgınlıkları, ihanetleri ve güvensizlikleri, söyledikleri ve söylemedikleriyle mutfak masasında beklerken. Sonrası, adına mutluluk dediğimiz denge oyunu ve bizi bir arada tutan sırlar üzerine başka bir hikâye...






Kapağı ilk gördüğüm de bir çiften bahsediyor sanmıştım ama devam eden kitapta aslında başka bir şey olduğunu ve kapağın da cuk diye oturduğunu anlıyorsunuz. Kitabı sevdim, kitaba yapılan övgüleri hak ediyor ama bazı okuyucular bu kadar övülmesini fazla bulabilir hak veriyorum. Bu tarz konuları sevmeyenler, okumayanlar fazla anlayamaz yani. Her satırında hüzün, keşkeler, hatıralar bir bir ortaya dökülüyor. Her bir satır da vaaay beee diyorsunuz. Dışarıdan normal gözüken bir ailenin bu kadar sırlara gömülmüş bir hayata sahip olması insanı şok ediyor.



Bu kitapta ayrıca Amerika gerçeklerini öğreniyoruz. Lydie'nin babası Çinli ve göçmen olarak Amerika'ya yerleşirler. Tabii onların da hayatı zorluklardan geçmiş. 1970'li yıllar da geçen bu hikâye de Amerika'lıların Çinlilere yaptığı ayrımcılık, yobazlık her anlamda ortaya konmuş. Yazarın da Çinli olduğunu bilerek den neden bu konuya değindiğini anlayabiliyoruz. Doğrusu çok çok geçmiş tarihte olan bir olay olsaydı hiç şaşırmazdım ama 1970'li yıllar ne ki daha dün gibi ve ayrımcılığın en kötüsü bu yıllar da yapılmış. Gerçi bu biraz ailede bitiyor ama işte çok can yakan bir olay.



Karakterlerin hepsin de sır var, hepsinin bakış açısından bakıyoruz olaylara. Buna Lydie'nın geçmişi de dahil. Lydie'ya çok üzüldüm, neden böyle bir şey yaptığı, hayatının gidişatı, sürekli baskı altında hissetmesi çok olumsuz yönlere gitmesine sebep oluyor. Bunların neden olduğunu okuyunca anlayacaksınız. Lydie'dan sonra en çok üzüldüğüm bir diğer karakter ise Hannah oldu. Evin en küçüğü ve neler olup bittiğini hep gözlemleyip, kendince yorumluyor ama ne yorumlama, hayran kaldım. 

Başta sonundan şok olacaksınız gibi olabilirsiniz ama pek heveslenmeyin :D Yani dram ve az polisiye ama sonunu tahmin edemiyorsunuz ;) Kitap güzel, akıcı bazı yerler de kafanız karışabilir ama insanın içine işleyen, her bir karaktere üzüldüğünüz, şaşırdığınız, bir yerden sonra kendinizi onun yerine koyduğunuz bir kitap olmuş. Tavsiye ederim, bu tarz sevenler benim gibi seveceğini düşünüyorum ;)


Kitaba Puanım 5/4


Alıntılar^^

Şilteler, fotoğraflar, boşalan raflar...Nereye gidecekti? Öldükleri zaman insanların, her şeyin gittiği yere. Hayatından dışarı ve uzağa...

******

Yuvadayken moraran bir yerinin acısını nasıl dindireceğini öğrenmişti: Başparmağınla sürekli üzerine bastırman gerekir. İlk başta canın öyle acıyordu ki gözlerin sulanıyordu. İkinci sefer biraz daha az acıyordu. Onuncu sefer de artık acıyı hissetmiyordun bile. O yüzden James de notu üst üste defalarca okudu.


Kitabımıza yorumum bu kadar, başka yorumlar da görüşmek üzere^^

Buralarda da varım^^
Facebook
Twitter
Instagram



12 Ekim 2015 Pazartesi

Sana Rağmen Aşkı Sevdim//Naşide Gökbudak Kitap Yorumu^^

Selam^^
Blogumuzu takip edenler bir yarışmamız olduğunu biliyordur, bu sebeple kitabımızı merak edenler için yorumumu giriyorum. Naşide Gökbudak sevdiğim nadide yazarlardan biridir. Her kitabını olmasa da çoğunu okumuşumdur ve kalemini severim. Yazarın en son çıkan kitabı olan Sana Rağmen Aşkı Sevdim bambaşka ve gerçeğe dayanan hikayesi ile insanı derinden etkiliyor.

Osmanlı padişahı II. Mahmut zamanında bir yeniçeri olan Kasım Ağa görev sebebiyle ülke dışında olması sayesinde Yeniçeri Ocağı kaldırıldığı zaman yaşanan katliamdan sağ kurtulmuştur. Hayallerinde yaşattığı yeşil gözlü, güzelliği dillere destan eş adayı ile karşılaştığında ise içinde bulunduğu durum kâbus olmaktan çıkıp bir rüyaya dönüşür. Feriha, acımasız kocasının işkencelerinden kurtulmak için intihara kalkmış ancak kurtarıcısı Kasım Ağa'nın ilgisi, şefkati ile ümidini kestiği aşkı bulmuştur. Kasım Ağa ve Feriha, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları arasında kendi dünyalarını kurmaya çalışırlarken tek dilekleri, doğacak çocuklarının da kendileri gibi aşkı bulmalarıdır.Gerçek bir hayat hikâyesine dayanan bu roman, aşkın engel tanımadığını büyüleyici bir anlatımla gözler önüne sermektedir.

Konunun Osmanlı zamanın da geçmesi kitaba olan ilgiyi daha çok arttırdığını düşünüyorum. Yazarımız bir çok araştırma ile Osmanlı zamanın da geçen olayları filmmiş gibi bizlere sunuyor. Osmanlı zamanın da yaşanan olaylar, padişahlar, Yeniçeriler ve onların hayatları. Her birini ince eleyip sık dokumuş yazarımız. İyiyi, kötüyü, dostluğu ve en önemlisi aşkı mükemmel derece de anlatmış. Her türlü farklı karakter bulunuyor kitapta, bazılarına şok olup bazılarını çok seviyorsunuz. 




Kasım ağa ve Feriha en sevilen karakterlerim arasında ama sonradan bir çift daha geliyor. Onu okuyup öğreneceksiniz ;) Spoi olur falan :D Feriha geçmişinden kaçmak için intihar etmek ister ve tam öleceği sırada Kasım ağa ve arkadaşları kurtarır. Buradan sonra geçen olaylar acayip komik ve bizi şaşkınlığa uğratan yerlerdi. Kasım ağa ise Osmanlı devletinin yeniçerilerinden biridir, görev nedeniyle yurt dışına çıkınca o sırada yeniçeri ocağı yıkılır ve bütün yeniçeriler öldürülür. Kasım ağa şanslı olanlarından yada olmayanlarından mı? Bunları ilerleyen sayfalar da öğrenebiliyoruz. 

Kasım ağa ve Feriha evlendikten sonra çok zor zamanlar geçiriyor ama mutlu zamanları da var, tabii  kötü insanlar her zaman yakında olunca ne kadar mutlu olabilir insan? Bunu ince ayrıntısıyla anlatmış yazarımız. Doğrusu çok doğru noktalara da parmak basmış, mesela kötü insan her zaman kötü ve insanlara her anlamda zarar verecek kadar cahil. O bölümleri okurken o kadar sinir oldum ki hele sona doğru olanlar daha da sinirlenmeme sebep oldu. Kitapta sevdiğim çok karakter oldu onların başında Hamdullah efendi geliyor. Kasım ağa için en önemli kişilerden biri ama çevresi Kasım ağa ve Feriha için tam bir baş belası. Ne kadar gerçek olmayan(Yada olan. Bilemiyorum belki yazar buraları kendi eklemiştir.) karakterler olsa da Allah kimsenin başına vermesin öyle kötü insanları.



Yorumumu yazarken daha fazla detaylı yazmaktan sakındım çünkü her an spoi yazabilirim. Bir yerden sonra karakterler ve olaylar değişiyor ve neler olacağını tahmin bile edemiyorsunuz. Bir de olayın gerçek hikayeden yazılıp devam edilmesi beni gerçekten etkiledi. Hele yazarın son söz olarak yazdıkları daha da etkilenmeme neden oldu. Belki bir gün oralara yolum düşerse yazarın bahsettiği yere gitmek isterim. Bunun neresini olduğunu siz öğrenin :D

Bende son söz olarak yazarın kalemini sevdiğimi başta bahsetmiştim, bu kitabı da sevdim. Konu ve olaylar o kadar merak edilesi ki elinizden bırakamayacaksınız. Tabii ben biraz geç bitirdim, nedeni ise işler. Kitabı tavsiye ederim, Naşide Gökbudak hayranı iseniz seversiniz diye düşünüyorum ;) Hem geçmişimiz hemde aşkın, sevginin ve dostluğun güzel bir kalemle yazılıp bizlere sunması nedeniyle okuyun derim ;) Bir not düşecek olursam yazarın Hümeyra kitabı benim hiç bir zaman unutamadığım kitaplar arasındadır. İki kere okudum ve bir daha okumayı düşünüyorum :) O kitabı da tavsiye ederim ;) 



Dipnot: Kitabımız için yaptığım yarışma halen daha devam etmekte ;) Çekilişe katılmak isteyenler için link TIK TIK!! :)




Kitaba Puanım 5/5


Alıntılar^^

Gönüle sığdırılan herkes, her yere rahatlıkla sığdırılır.


******

Hayal kurmak için ne zamanımız ne de malzememiz vardır. Evde soğan ve kuru ekmek varken baklava açmayı nasıl hayal edebilirsin?  Yahut niye edesin ki? Boşuna zaman kaybı olmaz mı?

******

"İnsanlar var oldukça aşk da yaşayacaktır. Ben bu adama aşık oldum. SANA RAĞMEN AŞKI SEVDİM. Biz de aşk da yaşıyoruz."


Bir kitap yorumu daha sizlerleydi, başka yorumlar da görüşmek üzere^^


Buralarda da varım^^
Facebook
Twitter
Instagram


5 Ekim 2015 Pazartesi

YARIŞMA!! Sana Rağmen Aşkı Sevdim//Naşide Gökbudak^^



Herkese haftanın ilk gününden merhaba^^

Uzun zamandır blog da yarışma yapmıyordum. Son anda karar verip az buraları canlandırayım dedim ve karşınız da yarışma!!

Kitabımızı tanıyıp yarışma şartlarına geçeyim ;)

Osmanlı padişahı II. Mahmut zamanında bir yeniçeri olan Kasım Ağa görev sebebiyle ülke dışında olması sayesinde Yeniçeri Ocağı kaldırıldığı zaman yaşanan katliamdan sağ kurtulmuştur. Hayallerinde yaşattığı yeşil gözlü, güzelliği dillere destan eş adayı ile karşılaştığında ise içinde bulunduğu durum kâbus olmaktan çıkıp bir rüyaya dönüşür. Feriha, acımasız kocasının işkencelerinden kurtulmak için intihara kalkmış ancak kurtarıcısı Kasım Ağa'nın ilgisi, şefkati ile ümidini kestiği aşkı bulmuştur. Kasım Ağa ve Feriha, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları arasında kendi dünyalarını kurmaya çalışırlarken tek dilekleri, doğacak çocuklarının da kendileri gibi aşkı bulmalarıdır.Gerçek bir hayat hikâyesine dayanan bu roman, aşkın engel tanımadığını büyüleyici bir anlatımla gözler önüne sermektedir.



Lafı fazla uzatmadan neler yapacağınızı söyleyeyim ;)


*İlk olarak Nemesis Yayınlarının sayfasını Beğenmek!
(Link İçin Tık Tık!!)

*Blogumu Takip etmek! 
(Blogu takip etme hesabınız yoksa Facebook hesabını takibe alabilirsiniz.)

*Son olarak hem Nemesis Yayınlarının hemde blogumun Instagram hesaplarını takibe almak!
Nemesis Yayınları Instagram hesabı için Tık Tık!!
Blog Instagram Hesabı için Tık Tık!!
(Tabii Instagram hesabı olanlar için geçerli!)



Bu yarışmaya katıldığınız belli eden yorumu da atlamayı unutmayın!! Yorumları Bloguma, Facebook hesabıma ve Instagram hesabına bırakabilirsiniz ;)

Yarışma 23.10.2015'de son bulacaktır ;) 
Not: Daha da erken bitebilir ;)


Yarışmayı herkesi bekleriz^^
Katkıları için Nemesis Yayınlarına teşekkürler^^




Yirmiler Kızı//Sophie Kinsella Kitap Yorumu^^

Selam^^
Bayramımı renklerdirmesi amacıyla Sophie'nin kitaplarından bir tane seçip okuyayım dedim. My Twin'nde daha geçen sene okuyup bana şiddetle tavsiye ettiği Yirmiler Kızı'nı elime aldım ama okumak ne mümkün. İş, misafir derken daha geçen gece bitirebildim. Sophiee yazsın biz okuyalım yaaa, o derece özlemişim ve kalemini seviyorum^^


Sıkıcı bir cenaze, kayıp bir kolye, sürtük bir ruh!

Lara hep uçuk bir kızdı.Yani, hayattaki tercihleri ve devasa tepkileri, bir de kötü kaderi bize bunu söylüyor. Hem, yirmili yaşlardaki sıradan kızların muhabbeti bol hayaletleri pek olmaz, di mi! Oysa Lara'nın büyük teyzesi Sadie, mütemadiyen çarliston dansı yapan bir kız formunda ve bitme tükenmek bilme istekler eşliğinde Lara’ya musallat oluyor. Sadie'nin ruhunun huzura kavuşmasının tek yolu, biricik ve kayıp kolyesinin bulunması.
Lara'nınsa kendi derdi zaten başından aşkın.Yeni kurduğu şirketi iki yakasını biraraya zor getiriyor, en yakın arkadaştan iş ortağına terfi eden sevgili Natalie alıp başını Goa'ya kaçmış ve hayatının aşkı Lara'ya tekmeyi basmış. Neyseki Lara, Sadie ile vakit geçirdikçe hayat daha ihtişamlı bir hal almaya başlıyor ve içine düştükleri define avı entrika dolu ve romantik bir maceraya dönüşüyor.
Acaba Sadie'nin hayaleti, Lara'nın dertlerine deva olabilir mi ve farklı çağlardan iki kız süper bir ikili eder mi?


Konumuz böyle^^
Fantastik tarzda yazmış Sophie'ciğim^^ Hem komik hemde duygu yüklü. Gerçi ben öyle ağlayacak kadar duygulanmadım ama Lara'nın teyzesinin geçmişi beni benden aldı. Uçuk kaçık bir bayan olan Sadie 105 yaşında vefat eder ve ruhu huzura ermediği için en büyük yeğeni Lara'ya musallat olur. Burada her şey normal ve korkunç ama Sadie'nin o zaman ki gibi oluşu, sürekli ve çeşit çeşit elbise giyip, Lara'nın kafasında dır dır etmesiyle korkunç bir tarafı kalmıyor. Lara başta sinir olup, ne olursan ol dediyse de bir kere musallat olmuş, bir de inatçı olunca gel de kurtul. En sonunda yardım ediyor ama hele Sadie'nin her şeye karışması ve dilinin pabuç kadar olması Lara'yı tam bir deli konumundan alıkoyamıyor. Lara'da garibim ne yapsın, hiç ama hiç ziyaretine gitmediği Büyük teyzesine vicdan azabı duyduğundan her şeye katlanmak zorunda. Tabii bu o çok değerli kolyeyi bulana kadar sürecektir. O dakikadan sonra gelsin hayaletsiz yaşam! Mı acaba? :P



Lara sevdiğim ama bazı yerler de dövme hissine sahip olmama vesile olan bir karakterdi. İş hayatı berbat, büyük teyzesi başına musallat olmuş ve ailesinin hepsi kendisini deli zannediyor. Bu deli olma mevzusunu okuyup anlayacaksınız ve Lara için üzüleceksiniz :( Her şeyi karışık Lara'nın Multi milyoner bir amca, her şeye tedirgin olan bir anne ve kardeşini tamama tutmayan abla. Bir de ortadan kaybolan yakın arkadaşı ve ortağı Natalie. Aşk hayatını hiç sormayın zaten, işte en sinir olduğum kısım. Burada Sadie'ye sürekli hak verip, onun tarafında oldum :D Kısacası Lara karakterini sevdim, sırf vicdan azabı nedeniyle girmediği kılık kalmadı :D İşte o sahneleri okuyunca gülmekten yarıldım :P


Sadie, kitabımızın ana karakteri, 105 yaşında ölen ama 23 yaşında olarak hayalet olarak Lara'nın peşini bırakmayan çatlak karakter. Lara'ya başının etini yemesinin bir nedeni var, çok değer verdiği, kaç asırlık kolyesini bulması. Bir çok kez Lara'yı zor duruma soksa da Lara'nın çok iyi kankası ve ortağı oldu çıktı. Bir de Amerikalı ve yakışıklı Ed'le karşılaşınca olanlar oluyor. Orası ne komikti yaaa, Aferin sana Sadie!! :D Sadie'nin fazla özel yeteneği yok ama insanların kulağına gidip avazı çıktığı kadar bağırıp, aynı şeyi tekrar edince inanmayarak "İç sesim şunu diyor..."naraları atıyor insanlar. İşte o sahneleri ayakta alkışlarım :D

Son olarak bir de Ed karakterimiz var :D Lara'nın deyimiyle Amerikalı çatık kaş. Neden böyle dediğini anlamışsınızdır adam baya otoriter. Ama Lara ve Hayalet Sadie (tabi haberi yok ama Ed'in iç sesi oluyor kendisi) ile tanışınca hayatı baya değişiyor. Sadie Ed'i ilk gördüğün de onun zamanın da oyuncu olan bir adama benzetiyor.




Rudolph Valentino İşte Ed'in 1920'lik hali :P

Birde Çarliston dansımız var :D Sadie her oynadığında dans aklıma geliyordu ve "İzlemek isterdim yanii" diye içimden geçiriyordum :D


Lara çoğu kez böyle kıyafetlerle dolaştığını düşünün, yada düşünmeyin :P


Kitabımız gerçek anlamda güzeldi, zaten Sophie'nin bir kitabını okuyan ne kadar güzel ve akıcı yazdığını fark etmiştir. Burada hayal gücünü baya geliştirmiş Sophie ve bizi hayaletli bir kitapla buluşturmuş. Olaylar su gibi akıyor ve neler olduğunu tahmin edemiyorsunuz. Kolye öyle bir yerden çıkıyor ve öyle olayları ortaya çıkarıyor ki şaşırıp kalıyorsunuz.

Sophie'nin her bir kitabını itinayla ve şiddetle tavsiye ederim. Şimdi bir iki kitabını almadım ve listemde ama ilk olarak Audrey'i Bulmak'ı almayı düşünüyoruz :D Harika ve akıcı olan bu kitabı kesinlikle okuyun, okutun ;) Sizde benim gibi çok ama çok seveceksiniz ;)


Kitabımızın kapağı değişmiş bu arada, normalde orijinal kullanılmış ama yeni baskı da kapak değişmiş :) İşte eski kapak;


Detayları da geçtiğimize göre kitaba puanım 5/5



Alıntılar^^

Hemen yanımızdaki iki masada konuşmalar yarım kaldı ve bizim kendini beğenmiş garsonun da izlemek için durduğunu görüyorum. Etrafımızdaki çatal bıçak sesleri ve sohbetler kesiliyor. Hatta havuzun kenarında pişme sırasında bekleyen ıstakozlar bile gözlerini açmış bana bakıyor sanki.

*****

Çok saçma biliyorum ama başka insanlara da ulaşabilmesini azıcık kıskanıyorum. Sadie benim hayaletimdi.

*****

"Sevgili büyük teyzeciğim," diyorum yavaşça. "Muhteşemsin."

*****

Masamdaki açık dergiyi okumaya başlıyor ve bir kaç saniye sonra emrediyor: "Çevir." Yeni alışkanlığı. Aslında bayağı sinir bozucu. Sayfa çevirici kölesi oldum çıktım.



Buralarda da varım^^
Facebook
Twitter
Instagram




30 Eylül 2015 Çarşamba

Annemin Gelini Olur Musun?//Özlem Türk Kitap Yorumu^^


Herkese merhaba^^

İlk olarak geçmiş bayramınızı kutlarım, inşAllah çok güzel bayram geçirmişsinizdir ;) Bizim ki de güzeldi ama fazla bir şey anlamadık desek yeridir :D Kitabımıza gelecek olursak, bayramdan bir gün önce yani arefe günü bitirdim. Çok ama çok merak ettiğim bir kitaptı. Gerek kapağı, gerek konusu ilgi çekiciydi. Ama beklentimi bayaaa bir yüksek tutmuşum ki güzel bir hayal kırıklığı yaşadım. 


Yekta'nın şu hayattan istediği tek bir şey var: Her gece farklı bir kızla hayatın tadını çıkarmak! Yekta'nın annesi Elçin'in fani hayattan istediği yegâne şey ise oğluna hanım hanımcık, istediği gibi bir gelin bulabilmek! Hanım hanımcık gelin peşine düşen Elçin Hanım, çapkınlığın doruklarında dolaşan Yekta ve anneyi yıldırma operasyonunun kilit ismi Aksen arasında neler yaşanacak? Sizce Aksen, Elçin Hanım'ın gelini olur mu, ne dersiniz?




Konu gerçekten güzel, klişe mi klişe, çok okudum anlaşmalı kitapları ama her yazarın da kalemi, düşüncesi farklı değil mi? Burada da çok farklılık aramayın tabii yazarın kalemi farklı ona diyecek söz yok, hatta anlatım tarzını da sevdim ama çok, çok eksiği vardı. Kitap bilgilerine bakınca editörü göremedim, editör yok bu kitapta belli ki ama keşke olsaydı. Sanki Wattpad'den alınmış kopyala yapıştır yapılmış hoop kitap baskı da. Diyaloglar iyi değildi. Uzatmalar çoktu, en önemlisi ise sürekli bir 'Lan!' kelimesi vardı. Karakterimiz 21-25 arası, şahsen olmamış sürekli birbirlerine Lan diye hitap etmeleri, bir yerden sonra asabımı bozdu. Haa hep kötü yerleri var demeyeceğim, ilk olarak çok komikti, yer yer gülmekten gözlerimden yaşlar geldi, hele o Caner'leri yok mu evlere şenlik, 2 saat gördüğü doktora bile çileden çıkaran biriydi. 



Yekta o gece benim, bu gece senin diyen çapkın erkeklerden biridir. Ailesinin zengin olmasıyla beraber hiç bir şey kafasını takmayan uçarı bir adam. Ama annesi bu huyundan sinir olduğu için en kısa zaman da helal süt emmiş, ailelerine yakışan bir gelin adayı ister. Yekta'da annesinden usandığı için tek çare annesinin kriterlerine uymayan bir aday bulmak. Buluyor da, o da Aksen. 

Aksen ise yaşadığı olaylardan sonra Yekta'nın teklif ettiğini kabul etmek zorunda kalır. Yekta'nın sözünü dinler ve Elçin hanımı(Yekta'nın annesi) deli eder. Aksen hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Modern sanatlar okuyor o kadar. Ve babasının feci şekilde kızına düşkün olduğunu ve Yekta'yı bulsa bir kaşık su da boğacak kadar sevdiğini. Aksen'in bazı hareketlerini sevmedim, dövesim geldi yani :P  Burada bir noktaya değinmek istiyorum, Aksen neden birden bire Yekta'nın teklifini kabul etti, illa bir neden olmalıydı, tabii sonradan öğreniyoruz. Tabii bir de Aksen'in Yekta'gil de kalma olayı var, nasıl hemen kabul etti, neden, neden, neden???? İşte bunlar beni sinir etti, çok soru işareti vardı kafam da, başta dediğim gibi editör olsaydı bir şekilde bağlardı olayları. Haaa editör vardı da yapamadıysa kendi bileceği bir şey.



Caner ve Tamer. İkizler ve o kadar farklılar ki anlatılmaz, okunur. Caner başta dediğim gibi her eve lazım bir karakter. Her konuşması espri, olay. Bazı şeyleri başardım zannediyor ama nerdeeee :P Tamer ise bir o kadar mülayim bir karakter, akıllı fikirlere sahip ve Caner gibi bir ikizi olduğu için ne suç işledi diye kafa patlatılacak tarzda. Diğer karakterler de Yekta'nın anne ve babası. İkisi de o kadar komikti ki, babası tam Aksen kafasın da, Elçin hanım ise tam kaynana, öyle böyle değil hemde. 

Kitabımız hakkında diyeceklerim bunlar, keşke daha iyi olsaydı. Çok ama çok eksiği vardı. İkinci kitap yakında çıkacakmış. Alır mıyım bilemiyorum ama bizimkilerin neler yapacağını da merak ediyorum ama almayacağım gibi, okuyan olursa neler olduğunu sorarım artık :D


Bu kadar yorumdan sonra tavsiye eder miyim, tabii ki de yorum sizin derim. Belki siz merak ediyorsunuzdur. Hem ne demişler renkler ve zevkler, belki siz çok beğeneceksiniz o yüzden yorumsuz. Haa siz tam benim kafamdansın derseniz yani okunacak daha çok kitap var, zaman kaybı.

Kitaba puanım 5/3.5


Alıntılar^^

Ve tekrardan büyük bir kahkaha atılasıyla gözlerimi devirdim. İnsanın böyle arkadaşları olunca sinirden başı ağrıyordu. Ya da Aksen gibi bir kız hayatında olunca, kafanıza attığı oklava sayesinde başı ağrıyordu. Hangisiyse artık...

*****

"Sen öyle san...Doğadaki hayvanlara bak bakalım Elçin, etçil hayvanların hiçbirinde o kadar yağ yoktur. Bak Jaguara, bak aslana...Fit fit hepsi...Ama bir de otçullara bak. Tavuk, inek, koyun...Hepsi kilolu ve hiçbiri aslan ve jaguar kadar hızlı koşamıyorlar."

Alıntıya Not: Çok güzel bir tespit yapmış, bir alkış :D 

*****

Halam tek kaşını kaldırarak Caner'e baktı, "İki kardeş arasındaki zıtlık işte," eliyle Tamer'i işaret etti, "Biri yakışıklı, akıllı, ağırbaşlı," Caner'i işeret etti, "Öteki tipsiz, geri zekalı, zıpır!"



Yorumum bu kadar, başka yorumlarda görüşmek üzere^^


Buralarda da varım^^
Facebook
Twitter
Instagram



20 Eylül 2015 Pazar

Şeftali Kokan Bir Yaz//Jody Lynn Anderson Kitap Yorumu^^

Herkese merhaba^^
Daha geçen gece bitirdiğim kitabın hemen yorumunu yapayım dedim, yoksa bayramdan sonraya kalacaktı :P Sonuçta iş, iş, iş :P Sıkıldınız demi benim hep iş dememden :( Eeee siz buna sıkıldıysanız bir de benim halimi düşünün :( Neyse acıtasyona daha fazla devam etmeyeyim :P
Kitabımız Novella Dinamik'in yepyeni kitabı. Kitabı seneler, seneler önce okumuştum. O zamandan bu zamana çoktan bazı şeyleri unutmuşum, tekrardan okumak iyi oldu. Hele kokan ve harika tasarımıyla okumak bambaşkaydı.



 Tam bir baş belası olan Murphy
İçine kapanık, masum Birdie
ve sosyetik güzel Leeda...

Birbirlerinden her anlamda farklı olan Murphy, Birdie ve Leeda'nın hayatları hiç beklemedikleri bir şekilde bir yaz Darlington Şeftali Bahçesi'nde kesişir. İlk başlarda her ne kadar üçü de birbirinden uzak durmaya çalışıp birbirlerine karşı soğuk olsa da zamanla aralarında hiç kimsenin ya da hiçbir şeyin kolay kolay koparamayacağı bir bağ oluşur. Acaba bu bağ, bu üç genç kadının hayatındaki sorunları da çözmelerinde etkili olacak mı, dahası içlerindeki hissettikleri boşluğu doldurmaya bu bağın gücü yetecek midir? 
Bu yaz diğer yazlardan çok farklı olacak!



Evet karakterlerimiz için hayatlarını baştan aşağı değiştirecek bir yaz geçirirler. Hepsi birbirinden farklı, zıt kutuplar birbirini çeker derler yaa bu arkadaşlar da aynen öyle oluyor. İlk olarak sadık, sessiz ve hayatta bir taraf seçmek zorunda kalan Bidie'den başlayayım. Anne ve babası ayrılan ve şeftali bahçesinde babasıyla kalan Birdie annesinden sonra bütün işleri üstlenir ve bundan bir kere bile sıkılmaz ama işlerin kötüye gitmesi artık bazı şeylerin yoluna sokması gerektiğine karar vermesini sağlar. Tabii burada sahneye Murphy ve Leeda girer. Murphy annesiyle yaşadığı sıkıntı nedeniyle hayatına kendi başına ve kafaya takmadan devam eder. Ne kadar zeki olsa da kendini birilerine göstermek için aklına gelen bütün hinlikleri  yapar. Tabii bunun sonucunda şeftali bahçesine çalışmaya gönderilir. Tez zamanda oradan ayrılmak isteyen Murphy hayatına ufak dokunuşlar yapmaya başlayan kişiler ve şeftali bahçesi dikkatini çeker. Leeda ise Birdie'nin kuzeni olur. Ailesi zengindir ve Leeda'yı prenses gibi yetişmişlerdir, tabii bu bizim gördüğümüz, asıl içinde yaşadığı sıkıntılar prenses gibi yetiştirilmesine eş değer bile değildir. Bu arada kendisine destek olan sevgilisi Rex ile tatil yapacağını düşünen Leeda ise kendini bir anda şeftali bahçesinden bulur.



Üçü de birbirinden farklı dedim ama arkadaşlıklarına olan bağlılıklarına hayran kaldım. Başta bunlar mı arkadaş olacak diyebilirsiniz çünkü çok ters karakterler ama sonralar da herkes hayatlarına renk katan şeftaliler ile hem arkadaşlığı, dostluğu hemde hayat size ne getirirse gülümse, geç demesini öğreniyoruz. Bunları 3 yakın arkadaş da çok iyi anlayıp hayatlarına devam ediyorlar. 

Çoğu karakteri sevdim, Murphy'nin zekice planlarına hasta oldum, tabii bunu uygulama anları ise mükemmel :D Açık sözlülüğü her zaman başına iş açsa da bazen çok iyi yerde iyi şeyler söyledi. Ama 3 karakterden hangisine sinir oldun derseniz Murphy'ye sinir oldum. Ne kadar sevsem de sona doğru hatta baştan beri yaptığı hataya sinir oldum, belki siz çok abartılacak bir şey yok diyebilirsiniz ama ben sevmedim oraları açıkçası. O yüzden Murphy diğer iki sevgili karakterlerden daha az seviyorum. Leeda ve Birdie için de cesaretlerinden dolayı sevdim. Bu karakterlere diyecek bir şey yok ama Birdie sen var yaa sen ;D Seni gidi seni :P Okuyup anlayın :D



Kitap genel anlamda güzel ve okunulası. Yazarın dili akıcı ve kurgusu harikaydı. Tabii hataları vardı ama onlar görülmeyecek kadar azdı :) Arkadaşlık, dostluk ve hiç bir zaman inancını kaybetmemeyi yazar güzel bir dille anlatmış. Her anlamda ders alınabilecek şeyler vardı. Tabii kızdığım, sevmediğim yerler oldu ama kesinlikle tavsiye ederim. Zaten konusuna bakmadan kapağa aşık oluyorsunuz ve aldığınız da sürpriz!! Kitabımız şeftali kokuyor. :) Okumak için değil kitaplığınızın şeftali kokmasını istiyorsanız alın. Ama tabii ki de okuyun :D Vee fazla eliniz de tutmayın o koku zamanla geçiyor :( 



Kitaba Puanım 5/4



Alıntılar^^

Yorgun argın yatakhanelerine dönerken durup Birdie'ye sarılıyor, sonra gece karanlığında bir bir gözden kayboluyorlardı. Birdie insanların ne kadar iyi yürekli olabildiğini inanamıyordu.


******

Güneş bugün de her sabah ki gibi aynı renkteydi. Yine her sabah ki gibi doğmuştu işte. Yine şeftaliler gibi tupturuncuydu.


******


Tıpkı denizde oluşan gelgitler gibi dostlar da bir vardılar, bir yoktular. Bir an size kendinizi iyi hissettiriyor, sonra da boşluğa bırakıp gidiyorlardı.


******


Arabanın içi Leeda'nın parfümüyle dolup taşıyordu, çünkü köpekler de dahil beşi birden onun parfümünü sıkmıştı.

Alıntıya Not: O köpekler var ya o köpekler komediydi :D


Yorumumuz bu kadar başka yorumlar da görüşmek üzere^^


Buralarda da varım^^
Facebook
Twitter
Instagram


14 Eylül 2015 Pazartesi

Tatlı Hesaplaşma// Wendy Higgins Kitap Yorumu^^

Selam^^
Yorumlarım gelmeye devam ediyor. Bu sefer ki yorumum ise bir serinin son kitabı. Daha bunu yazarken bile özledim Kaidan ve Anna'yı. Evett Tatlı Şeytan serisinin son kitabını okudum ve bitti. Ne kadar sevdim, ne kadar sevdim anlatamam. Zaten ilk kitabı ve seriyi çok sevdiğimi biliyorsunuz. Gözüm kapalı tavsiye ederim. Hatta arkadaşlarıma vereceğim ki Kai tatlılığıyla onlarda tanışsın diye.
Not: Serinin diğer kitaplarını okumayanlar yorumumu okumasın ;)


Vakit gelmiştir. Savaş artık kapıdadır. Kalbi duru bir Nefilin yeryüzünü iblislerden temizleyeceğine dair kehanetten haberdar olan Dükler, Anna’nın peşine düşmüştür.  Anna, hem kendi soyunun hem de tüm insanlığın kaderini belirleyecek olan hesaplaşma gününe kadar saflığını muhafaza etmek zorundadır. İblisleri cehenneme geri gönderecek olan Erdem Kılıcı’nı kullanabilmesi buna bağlıdır. Ama peşindeki iblisler ve yanı başındaki Kaidan Rowe ile işi hiç de kolay değildir. Anna ne pahasına olursa olsun, saflığını ve inancını koruyarak hayatta kalmalı ve iblislerle kozlarını paylaşacakları bu görkemli savaşa öncülük etmelidir.




Konuyu arka kapaktan aldım. Ne yazabilirim ki, yazarsam eğer baya spoi olurdu :D İlk iki kitabımızı okuyanlar bilir Anna bütün Nefillerin hayatını kurtarabilen tek nefildir. Babasının yardımı ve yandaş nefiller ile bunu başarmak zorundadır yoksa hayatından olacak. Anna çok zamanlar geçiriyor, ikinci kitapta Kaidan ile arası düzelince çok mutlu olur ama peşindeki dükler bu mutluluğu hor görür, hele de Kaidan'in babası şehvet dükü Pharzuph Anna'nın belası olur çıkar. Buna bir çözüm getirmek zorunda kalırlar ve bu çözüm öyle böyle değildi. :D Aslında ben düşünüyordum, okuyunca da vaaay be dedim :D Yazar olacakmışım da haberim yokmuş :p Şaka bir yana Wendy canım ciğerim iyi bağlamış olayı^^
.


Tatlı Tehlike yorumum da demiştim, ilk kitabın tanışma, ikinci kitabın savaşa hazırlık son kitabın ise savaş olduğunu. Aynen öyle oldu. Bu kitapta yaşanacak savaşı ne kadar bekledim anlatamam. Diğer kitaplar gibi değil, her tarafta iblisler var ve gizli hiç bir şey yapamıyorsun. İşte gel de sevme bu kitabı. Anna ve Kaidan aşkına bittim, bittim. Kaidan ne kadar duygularını gizleyen biri olsa da bu kitapta neydi beee :D O kadar düşünceli ve Anna'ya karşı o kadar açık oldu ki okuyunca şansı gacı Anna dedim :D 

Diğer kitapta geçen karakterler burada da geçiyor, yine ve yeniden Kaidan'den sonra en sevdiğim karakter Blake oldu <3 Marna ve Girger'da sevdiğim karakterler oldu, hele Marna süper ötesiydi ama,..ama işte. Okuyunca anlarsınız ne demek istediğimi. 
(Şu an nasıl özet geçerek yazacağım diye düşünüyorum, ama tık yok :P)
Kitap beklediğim kadar güzeldi hatta bir tık üzerindeydi. Son nokta öyle bir konmuş ki yazara buradan bir alkış. Zaten yazarımızın dili mükemmel, arada esprilerin oluşu en sevdiğimden. Daha ne olsun. Bir de ne yapmış serinin dördüncü kitabını yazmış, onu da Kaidan'in ağzından anlatmış <3 <3 


Gel de sevme ve sevinme beee^^

Tatmin olduğum tekrar ve tekrar okumak istediğim, her gördüğüm de 'Ne seriydi beee!!' diyeceğim üç kitaplık bir seriydi. Keşke 4-5-6 serilik kitap olsaydı seve seve okurdum ama bir yerden sonra iş çığırından çıkıyor. Yazarın da bir bildiği var ki 3 kitaplık seri de bitirmiş her şeyi. Başta dediğim gibi gözüm kapalı tavsiye derim, kesinlikle okuyun derim ;) Öyle böyle bir seri değil. Bir çok kitaptan farklı ve akıcı. Fantastik severler kesinlikle okuyun derim ;) Başka bir tavsiyem ise kesinlikle seriyi ara vermeden okuyun! ;) 



Bu arada sırf hatırlamak için Tatlı Şeytan'ı bir daha okuyacağım, belki serinin devamı gelir, yine okurum seriyi :D Şaka bir yana okurum bu seriyi bir daha diyeyim size ;) Ve Yayıncımız Go Kitap'a kitabı bizlere sunduğu için içtenlikle teşekkür ediyorum ve yazarın diğer kitaplarını da lütfen çıkarın diyorum ama ilk önce Kaidan(Sweet Temptation) <3 <3 


İşte kitabımız^^

Bu arada kitabımızın başında kitapta geçen bütün doğaüstü karakterlerin görebildiği aura renkleri ve anlamları var. En arka sayfada ise dükler, onların nefil çocukları ve görevleri var. Ne kadar düşünceli bir yayınevi, yada yazar :D




Kitaba ve seriye puanım 5/10 :D


Alıntıdan önce;

Tatlı Şeytan Yorumum için TIK TIK!!
Tatlı Tehlike Yorumum İçin TIK TIK!!


Alıntılar^^

"Neden korkuyorsun, Kai?"
"Korktuğum tek bir şey var." Mavi gözleri benimkilerle buluştu.
"Seni kaybetmekten."


*****

Blake ve Kaidan beni garaja kadar geçirip vişneçürüğü rengi bir Mini Cooper'ın anahtarını elimize verdi. Ağzımdan ister istemez ufak bir "Ayy!" çıktı.
"Evet, çok şirin,"dedi. "öyle aklıma esti diye aldım ama çok kız işi. Şeye verecektim..."

Alıntıya not: Blake kıskançlık dükünün oğlu, yanii diğerleri değil ama Blake'i kıskandım :P :P
Mini Cooper yaaaa <3


*****

Yüzünü benimkinin bir santim yakınına getirdi. "Bu gecelik evimiz burası. Seninle olduğum her yer, benim evimdir."


Bir burukluk ile yorumuma son noktayı koyuyorum. Ve son olarak bu seriyi okuyun!!
Tamam dövmeyin, yorum boyunca okuyun diye diye deli ettim sizi :P
Başka yorumlar da görüşmek üzere^^

Buralarda da varım^^

Falling For Innocence Kore Dizi Yorumu^^


Herkese merhaba^^
Yorumlar hep kitap hep kitap olunca araya Kore Dizisi yorumu ekleyeyim dedim. :P Şaka bir yana bitmişken dizi yorumu gireyim de sırada ki Secret Love yorumunu hemen yazayım.
Diziye başlamamın nedeni Facebook'da bir resim görmemle başladı. Daha okullar bitmeden başladım ve öyle hızlı ve heyecanla izledim ki net olmadığı halde dizileri nereden indirebilirim diye kafa patlattım ama ne oldu son 6-7 bölümü 3 ayda anca bitirdim. Velhasıl kelam dizi güzeldi ama benim hemen bitirememem kötü oldu. Diziyi izlerken taa seneler önce okuduğum Canan Tan'ın En Son Yürekler Ölür kitabına benzettim. Tabii sona doğru çoğu şey değişiyor asıl benzerlik olan şey dizi de Kang Min Ho kalpten rahatsızdır ve kalp nakli gerekmektedir. Kalp nakli olamadan önce babasının öcünü almak için çok zengin ve acımasız olur. Bu sırada beyin ölümü gerçekleşen bir hastanın kalbini alan Min Ho ameliyattan sonra huyu, suyu her şeyi değişir. İşte En Son Yürekler Ölür kitabına benzettiğim yer. ;) Konu böylece başla.



Kang Min Ho//Jung Kyung Ho^^
Babasının ölümüne sebep olan amcasından öc almak isteyen Min Ho büyük bir şirketin patronu olur ve amcasının şirketini ele geçirmek ister. Bu sırada hastalığı kötü gider ve beyin ölümü gerçekleşen birinden kalp nakli olur tabii o ameliyattan sonra hayatı hepten değişir.
Oppa'yı ilk bakışta tanımazsınız ama I'm Sorry I Love You dizisini izleyenler hemen tanır. Evet orada ki sanatçı oppa. Ne kadar taş olmuş anlatamam. Şu resme bakın da ne demek istediği anlayın. Hele mimikleri süperdi. Rolünü o kadar iyi yerine getirmiş ki benden büyük bir alkış aldı.





Kim Soon Jung//Kim So Yeon^^
Babasının mesleğini devam ettiren Soon Jung büyük bir şirketin baş sekreteridir. Şirketin her şeyi bilen Soon Jung şirkete yeni gelen başkan ile uğraşmak zorunda kalır. Bu sırada nişanlısı elim bir kaza sonucunda beyin ölümü gerçekleşir. 
Unniyi herkes tanır ;) Biz ilk defa Savcı Prenses'de tanışmıştık. Kendisini pek bir severim ;) Burada da o kadar uyumlu bir oyuncu olmuş ki bir alkış da bu unniye ;)





Lee Joon Hee//Yoon Hyun Min^^
Min Ho'nun amcasının şirket avukatı olan Joon Hee Soon Jung'un da en yakın arkadaşıdır ama yüksek beklentileri olan Joon Hee'nin yapmayacağı şey kalmaz.
Kendisini ilk defa izledim ve ne kadar sinir bir karakter olsa da sevdim. Başka diziler de iyi biri olarak görme dileğiyle ;)

Diziden Kareler^^



Joon Hee patronun kızı için Buzlar Ülkesi karakteri oluyor. Doğrusu o kadar yakışmış ve gerçekçi olmuş ki bir an hayal ürüne şey birde ortaya çıkmış gibi :D 


Oppanın saçları böyle o kadar iyi ki sonradan değiştirmeseydi keşke dedim.







Bu resimlerin hepsinde kötü karakterli Min Ho^^


Set arkası, komedi bu oppa yaaa :D


Bu sahne o kadar güzel ki anlatamam.


Yapma, etme oppa, sinirlenmek sana iyi gelmez :P


Sen ağlama dayanamam :'(


Şebek bu oppa yaaa, burada neden ağladığını ve öncesini izlediğiniz de çok güleceksiniz.



Hep kötü olsaydın bile izlerdim seni Min Ho oppaaaaa^^


Dizi de düşmanlar ama set arkasında kankiler^^




Bu resmi dizi bitiminden çok çok sonra oyuncular Sosyal Medya aracılığı ile bizlere sundu hatta çok önemli bir haberle. Duymayan kalmasın, dizimizin ikincisi için anlaşmalar yapıldı. Bakalım ikinci de neler olacak, sonu iyi ve soru işaretleri ile bitmişti. En kısa zaman da çekip bizlere sunarlar umarım.


Ahh bu sokak merdiveni neler gördü, neler duydu içini dökse de bizde dinlesek :D

Dizimizin Gifleri^^


İşte size kötü huyuyla Min Ho. O derece kötü yani gerisini siz anlayın.




Bu sahne evlere şenlikti. :D



Havanı yesinler Min Ho^^ O_o



Min Ho tam bir lolipop hastası. Gerçi kalp naklinden önce görse ayak ucuyla bile kenara atmaya tiksinir ama sonrasın da hastası oldu, hatta sevdiğine lolipop çiçeği bile yaptı, gerisini siz anlayın :D


Kendisini bir çok dizi de görmüşsünüzdür, ilk olarak Reply 1997'de sonrasın da ise Modern Farmer'de izlemiştik. Hepsinde on numaraydı. Çok sevimli ve komik bir oyuncu. Burada da komediydi, çok sevdim kendisini ;)





Mimikler çok iyi demiştim değil mi? :D Tatlı şey :D


Min Ho'nun sekreteri olsa da zaman sonra kanka oldular vesselam :D







Esnemesi bile olay bu oppanın :D


Ve aşk adamı olması da bambaşka^^




Vee son^^
Diziyi ilk olarak çok sevdiğim söylemek isterim, çok güzel akıcı ve gerçekçi bir hikayeydi. Oyuncu seçimi, konunun gidişatı falan benden on üzerinden on aldı, sadece keşke ben hemen bitirseydim diyorum, fazla uzattım gibi. Hem bana hemde diziye yazık oldu :P Bana neden oldu derseniz bu diziye ihanet olur diye başka dizilere de göz ucuyla bakamadım ve kaldı öyle :D
Dizinin sonu anladığım kadarıyla ikincisi çekileceğinden fazla hızlı gelişmiş ve bitmiş. Bazı sorular asılı kaldı son bölümde. Neyse devam ettiği için heyecanla bekleyeceğiz bakalım nasıl olacak ;) Bu sefer hemen bitirmeyi düşünüyorum :D Şu an için dizinin ne zaman çekileceği hakkın da bir bilgi yok ama en kısa zaman da öğreniriz gibi ;) 


Bu fotoğrafa bitiyorum, zaten diziye başlamama neden olan fotoğraf kendisi. Gözlüklerim pazardan, Allah saklasın nazardan diyor sanki :D Ama harika bir fotoğraf^^ 



Bir dizi yorumu daha bitmiştir. Kesinlikle tavsiye eder, başka diziler de görüşmeyi dilerim^^