8 Şubat 2020 Cumartesi

Isla ve Mutlu Son//Stephanie Perkins Kitap Yorumu^^

Selam^^
Bundan bir iki sene önce seriye başlamıştım, Lola ve Komşu Çocuğu pek sevememiştim. Sonra Anna ve Fransız Öpücüğü kitabı okudum ve serinin birinci kitabı olduğunu anladığım an Lola ve Komşu Çocuğu bir daha okudum. Bu sefer sevmiştim, Isla ve Mutlu Son kitabını da en kısa zamanda okurum demiştim ama sene geçti aradan. My Twin okuyunca benim de canım çekti. :D Serinin en sevilen kitabını okudum, peki ben sevdim mi? Cevaplar aşağıda! ;)

Aşk onları bir yaz günü, asla uyumayan şehrin sokaklarında yakalamıştı… ama ya ona sahip çıkmak düşündükleri kadar da kolay değilse?
Romantizme umutsuzca inanan Isla, lise birinci sınıftan beri kendini çizdiği karikatürler arasında kaybetmiş Josh'a âşıktı. Yaz tatili esnasında Manhattan'da yaşanan tesadüfi bir karşılaşma sonrasında Isla belki de aşkın o kadar da uzakta olmadığını fark etmişti. Ancak yeni okul yılının başlamasıyla Isla ve Josh, her genç çiftin karşılaştığı güçlüklerle yüz yüze gelmek zorunda kalmışlardı: ailevi sorunlar, gelecek kaygısı ve birbirlerinden ayrılmak zorunda kalabilecekleri gerçeği.


Isla'yı Anna'den tanıyorum, çok az bahsetmişlerdi ama son kitabın konusunu okuyunca daha çok merak ettim. Isla Fransa'da amerikan okuluna gitmektedir, ilk yıldan beri uzaktan Josh'u sevmeye başlayan Isla son senesinde başına imkansız bir şey gelir. Amerika'dayken aynı kafede karşılaştığı Josh ile o geceden sonra hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanan Isla okula geldiği zaman aslında bazı şeylerin değiştiği anlar. En yakın arkadaşı Kurt ile kardeş gibi takılması çevreye başka yansıttığı için erkekler ve Josh Isla'ya yaklaşamaz. İlerleyen zamanda her şeyi anlayan Josh ve Isla sevgili olurlar ama aşkları çokta uzun sürmez. Siyaset ile ilgilenen Josh'ın babası ve annesi oğulları için farklı planlar düşünmektedir. Burada ailesi için diyeceğim çok şey var ama spoiler olur diye bir şey demiyorum. ;)

Karakterler olarak sevdim Isla'yı ama son kısımlarda yaptığı yazarın zorlaması gibi olmuş, sevemedim oraları. Josh'un aşkına bayıldım, oğlan güzel sevdi bee. Sadece yazar keşke Isla'ya olan hislerinin başlangıcından bahsetseydi, oralı okumak zevkli olurdu. Bunların yanı sıra Lola'nın, Anna'in kitapta yer almasını çok sevdim, hatta sevdiğim kısımlardan biriydi. Sonradan Josh'un Isla'ya yaptığı jest, çizimler falan çok iyiydi. Seride en sevdiğim kitap değildi ama çizimler, çiftin güzelliği için ilk bu film olsun dedim. Yoksa en sevdiğim yine Anna ve Fransız Öpücüğü.


Serinin en güzel kitabı diye geçiyordu ama ben o kadar sevemedim. Aşkları güzeldi lakin daha neyin ne olduğunu anlamadan hemen bir ayrılık girdi araya, sonradan olanlar, kızın saçma düşünceleri ve sonrasından gelişen kısımlar. Yani kısacası Josh'ın aşkı, çizimleri haricinde pekte gideri yoktu ne yalan. En güzel denilen kitap benim seride sevdiğim en son kitap oldu. Lola bile ikinci. :D Beklentimi yüksek tuttum mu evet ama bu beklentiden farklıydı. Yine de o sonlar sayesinde 4 puanı hak ediyor. :D
Sadece okumak isteyenler beklentiyi fazla yükseklerde tutmasın. ;)
Isla ve kardeşleri arasındaki ilişkiyi sevdim, Isla'da diğer karakter gibi bazı meseleleri son sayfalarda fark edenlerden ama olsun, sevdim. O gizli yer, Kurt ile arkadaşlığı hepsi güzeldi.

Genç okura hitap eden, minnoş bir seri. Okumak isteyenler deneyebilir ama bu tarz okumak istemeyenler için basit, sıradan gelebilir.
Bu arada kitap kapaklarından bahsetmek isterim ki aşırı güzel, seriyi sevmemdeki bir diğer sebepte bu olabilir, rengarenk. :)



Kitaba Puanım 5/4^^






Alıntılar^^


Josh çok güzel, dağınık, tutkulu bir sanat ederi ve ben boş bir tuvalim.



*****


Şemsiyeler çok küçük ve zavallı, onları unutmak kolay.



Alıntılara not: Alıntıları sevsemde kız burada kendini yerden yere vuruyor, şaşırıyor muyuz? Bizlere özgü değil bu kendilerini küçük görmeler. -_-





Böylece bir yorum daha biter, diğer yazılarımda görüşmek dileğiyle...
Sevgiyle ve kitaplarla kalın^^
Not: Bloguma destekte bulunmak isterseniz yan ve alt kısımdaki reklamları tıklayabilirsiniz. ;)



Buralarda da varım^^







4 Şubat 2020 Salı

Harry Potter ve Azkaban Tutsağı//J.K Rowling Kitap Yorumu^^

Selam^^
Harry Potter serisini tamamlamayan nadide insanlardan biriyim, şu an yorumunu okuyacağınız kitap ise serisinin üçüncü kitabı. Seriyi seviyorum, her kitabın ayrı olayları, yeni karakteri barındırması bir diğer sevdiğim kısmı. Bu kitabın ise yeri şu anlık ayrı, nedense ilk iki kitaptan daha çok sevdim, sürekli merak edip okumak istedim. Bu da sevdiğimi gösterir bence. :D
Şu anlık elimizde serinin  dördüncü ve altıncı kitap var. O sıra altıncı kitap daha ucuzdu aldık. :D Yavaş yavaş seriyi tamamlıyor gibiyiz. :D


 Sirius Black adında azılı bir katil, tüyler ürpertici Azkaban kalesinde tam on iki yıl boyunca tutsak kalmıştır. Tek lanetle on üç kişiyi birden öldüren Black'in, Karanlık Lord Voldemort'un hizmetkârı olduğuna kesin gözüyle bakılmaktadır. Bir yolunu bulup Azkaban'dan kaçan Black'in peşinde olduğu bir tek kişi vardır: Harry Potter. Harry, büyücülük okulunun sihirli duvarları arasındayken, arkadaşları ve öğretmenleriyle birlikteyken bile güvende değildir. Çünkü aralarında bir hain olabilir.

Kitabın her başlangıcında şu teyze ve enişteyi görmesek olmaz mı ya, her kitapta sinir ediyorlar  insanı ama sonunda hak ediyorlar. :P Cezaları aşırı komikti ve sonuna kadar hak etmişlerdi. Bu sefer ki olayımız Azkaban'dan kaçan Sirius Black'in Harry'nin peşinde olması ve herkesin Harry'yi korumak için neler yaptığını anlatıyor.  Harry başta bu adamla pek ilgilenmese de sonradan geçmişte yaşananları öğrendikten sonra büyük acılar çekiyor. Bir kaç kez okula girmeyi başaran Sirius Black başta Harry olmak üzere herkesi tedirgin eder. Harry için bu okul yılı pek iyiye gitmemektedir. Quidditch maçlarında kupa kazanmak için canları pahasına çalışan Gryffindor'ları da büyük sürpriz beklemektedir.
Unutmadan bir de Harry'yi Sirius Black'den daha çok rahatsız eden Ruh Emiciler var. Çok iğrenç yaratıklardı, hele son sayfalarda yaptıkları. Dumbledore hiç sevmiyor, hatta Hogwarts'dan uzak tutmak istiyor ama Harry'yi korumak zorundalar.
Son olarak Hagrid. Kitapta en sevdiğim karakteri bu kitapta çok üzüyorlar, O Malfoy'ları bana verin. Şımarık velet. -_-


Kısaca konu böyle. Diğer kitaplara göre bir tık olaysız geçmiş olsa da dediğim gibi en sevdiğim bu oldu. Son kısma kadar yaşanan olaylar, arkadaşlıklar arasındaki sıkıntılar, öğretmenlerin yardımları ve kötü kalpli olup puan kırmaları(anladınız diye umuyorum. .-_-) hepsi yine burada vardı.
Yeni gelen karakter için bir şey demek istemiyorum, her kitapta yeni karakter her zaman şüpheli konumunda olduğu için hakkında bir şeyler yazarsam spoiler olur, o yüzden okuyanlar anladı, okumayanlarda okuyunca öğrensin derim.
Hermione'ın sırları, Ron'ın faresinin kayboluşu, hızır otobüs ve dahası. Hepsi serinin daha iyiye gittiğinin kanıtı gibi. Bakalım devam kitaplarda daha ne kadar şaşıracağız. :D


Yazarın kaleminden bahsetmek artık gülünç gelir, eğer sevmeseydim devam etmezdim. :) Aşırı yetenekli biri ki zaten başarısı bunu kanıtlıyor. Filmle bütünleştiği zaman ise muazzam bir eser çıkıyor ortaya. Aslından kime ne anlatıyorum, bence herkes biliyor. :)
Şu anlık filmi henüz bitirmedim, kitabı okudukça acaba şurayı nasıl çekmişler deyip baktım, o yüzden izlemiş gibiyim ama ekstra film yorumu da gelecek. Sadece şu anlık bitmediği için daha sonra ekleyeceğim buraya. şunu da demek istiyorum ki filmler görsel açıdan çok iyi olsalar da kitaplar her zaman en iyisi. <3
Sonu hakkında diyeceğim şu ki önceden az da olsa yediğim spoiler nedeniyle şaşırtmadı ama oraları okuyunca eğlendiğimi söylemek isterim, bazen bilmek daha iyi oluyor.^^



Kitaba Puanım 5/5^^


Alıntılar^^


Ne kadar sıra dışı olursa olsun, Harry Potter o anda herkesin hissettiklerini hissediyordu: Ömründen ilk kez, o gün doğum günü  olduğu için mutluydu.


*****


"Şey... daha biz birinci sınıftayken, Harry, yani genç, tasasız ve masumken..."
Harry gülmemek için kendini zor tuttu. Fred ve George'un hayatlarının herhangi bir döneminde masum olduklarından şüpheliydi.
"-şey, en azından şimdikinden daha masumken -......"


*****


Harry, Ron ve Hermione bakıştılar. Hagrid'in "ilginç yaratıklar", diğer insanlarınsa "korkutucu canavarlar" dediği şeylere hiçbir zaman onunla aynı gözle bakmamışlardı. Öte yandan, şahgaga da pek öyle gözükmüyordu. Hatta Hagrid'in standardına göre basbayağı şirin sayılırdı.






Harry Potter ve Azkaban Tutsağı yorumu böylece biter, başka yazılarda görüşmek dileğiyle^^
Filmini izlediği zamanda güncelleyeceğim.^^


Buralarda da varım^^





2 Şubat 2020 Pazar

Neden Blog?

Selamlar^^
Bu yazıyı uzun zamandır falan düşünmüyordum, bugün evi süpürürken birden aklıma geldi. :D İlk olarak Instagram'da soru olarak sorayım dedim, Neden Blog diye, sonra bu soruya uzun cevaplar gelir diye buraya yazmaya karar verdim.

Neden Blog?



Bloglarda ki ilgisizlik ortadaydı, sadece belirli kişiler blog yazıyor diye düşünürken bir çok blog keşfedip, aktif olduklarını görünce aşırı mutlu oldum. Eskisi kadar popüler olmasa da kendi yağımızda kavruluyoruz. :D
Bu yazıyı yazmamda bir sebep yok, içimden geldiği için yazıyorum. Son zamanlarda popüler olan Instagram ortamıyla kıyaslama yaparak neden blog olduğunu anlatmaya çalışacağım. İçerik konusundan her iki platformda aynı işlevleri görse de çok fazla fark olduğuna inanıyorum. İlk olarak Instagram fotoğraf paylaşımlı bir alan olduğu için yeri geliyor sadece fotoğrafların güzelliği beğeniliyor ve bu yüzden yazılara bakılmıyor bile, ama burada paylaşılan fotoğraf yazılan yazıyı okutmaya vesile oluyor. Çoğu kez sırf fotoğrafın verdiği meraktan okumuşluğum var mesela. 
Sonracığıma altına yapılan yorumların çoğunun samimi olduğunu düşünmüyorum. Gidip popüler ya da bin, iki binden fazla takipçisi olanların yorumlarına bakın, hep 'Paylaşım çok güzel!' yazıyor. İçerikte ne yazmış, neyden bahsetmiş diye okuma yok, hepsi basma kalıp yorumlar. Haa ben yapmadım mı? Yaptım ama Amigurumi hesabım için. Çok beğeni ve yorum gelince keşfete düşme olasılığı var, ki benim de ona ihtiyacım vardı ama samimi gelmiyor. Beğenmediğine bile güzel demek durumundan kalıyorsun, ki ben genelde öyle yorumlarda bulunmadım. Tabii kendimi sorguluyorum samimiyetsiz bir şekilde güzel dedim mi diye, olabilir, böyle bir hata yapmış olabilirim. Bu yüzden o gruptan çıkma gereği duydum, beğeni, yorum alacaksa gerçekten beğendikleri için yapsınlar dedim. Zaten hiç keşfete düşmedi, nerede hata yapıyoruz anlamış değilim. Neyse, sayfamızı merak edenler için Buradan! bakabilir.
Blog da ise içinden ne gelirse yazıyorsun (küfür, saygısızlık v.b. hariç), çoğu hesap onaylama yorum kullanıyor, ilk siz okuyor sonra halka açıyorsunuz. :D Spam olsa sil, reklam olsa sil, bu böyle uzaaar gider. ;) Yani hangi yorum görünsün buna siz karar veriyorsunuz. ;)

Bir diğer sorun ise beğeni, takip hırsı! Evet blogum için ben de takipçim olsun dedim ama belli bir zaman sonra takmamaya başladım. Beğenen zaten takibe devam eder, beğenmeyen de demek ki kendine göre bir içerik bulamamıştır derim. Yayımlanan her yazının okunma sayısı değişiyor, en fazla okunan yazılarım diziler oluyor, en azı ise filmler. Yine de dert etmiyorum, çünkü ben buraya yazımı yayımladım ve bu şimdi olmasa bile ilerde yoruma ihtiyaç duyan birine yardımcı olabilir. Bu Instagram'da da öyle. Çoğu paylaşımdan yararlandığım oluyor onuda es geçmeyelim. :)
 Instagram'da benim de sayfalarım olduğu için biliyorum, öyle bir şey bende olmaz demenize rağmen kendinizi hırs yapmış olarak buluyorsunuz. İşte takipçim böyle olsun, beğenim şöyle olsun vs. diye. Evet yaşadım bunu, yaşıyorum da, çünkü orada popüler olmak, yazılarının okunmasını, fotoğraflarının beğenilmesini istiyorsan, ticari iş yapıyorsan takipçin çok olmalı. Hırs bu ya yükseltmeye çalışıyorum ben de, çekilişler düzenliyorum ama gelin görün ki popüler olmadığım için çekilişlerimde istediğim etkiyi alamıyorum. En son yaptığım Amigurumi Kabak çekilişinde el emeği olmasına rağmen fazla değer verilmedi, bu çok zoruma gitti arkadaşlar. Ben, biz ne emeklerle onları yapıyoruz. Neyse bu konuyu da kapatmak istiyorum. Halen daha okuyan arkadaşlar varsa da ayrıca teşekkür ediyorum. <3 Devam edelim :D

Biraz önce ikize yazdığım yazıdan bahsettim, onaylayıp, "Artık Instagram ticari boyuta geçti." diyor. Doğru, büyük sayfalara bakın öylesine ürünleri tanıtmıyorlar, gönderin ben tanıtımını yapayım diyor. Fazla takipçisi olan sayfalar çekilişi, ürün tanıtımını ücret karşılığında yapıyor.  Şimdi diyeceksiniz bu mecrada böyle. Evet, eskiden Blog da öyleydi, halen daha da devam ediyor. Onlarda bile samimiyet bulamıyor insan. Ticari konusunda Amigurumi sayfamızda ürün satmaya çalışıyoruz, evet çalışıyoruz. Çünkü insanlar güzellik kavramını unutmuş. -_- Yine derin bir yaram var, kanatmayalım. Uzun lafın kısası samimi bulmadığınız yerlerin tanıttığı ürünleri almayın. :) Bunların yanı sıra hırs yapmadan, hobi olarak yazı yazan hesaplar o kadar çok ki diyorum neden hala keşfedilmemiş, oysa ki diğer popüler olmuş sayfalardan bin kat iyiler. Yine bir şeyleri kaybettik. :/


Son zamanlarda en sinir olduğum şey ise hikayede ya yayınevini ya da başka bir şeyi etiketliyorsun, hakkımda ne yazmış diye merak etmeden otomatik hikayesinde paylaşıyor. Belki senin hakkında kötü yazdı, ya da sana sövdü nereden biliyorsun? En son örnek vereyim, Alfa yayınlarını etiketlediğim bir hikaye paylaştım, sağ olsunlar onlarda paylaştı, sonran ben de bu zarif düşünceden dolayı hikayemde paylaştım. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Onlar yine paylaştı. :D Yetmedi ben daha bir şey yapmadum ama tekrar paylaştılar. Ya sabır dedim, işte dikkat etmeden iş yapıyorlar. -_-

Çok fazla yazdığımın farkındayım ama iyi ki buraya yazmışım, bu kadar şeyi Instagram da  yazamazdım.
Bu konuda Blogun çok fazla avantajı var ama eskisi kadar değer görmediği için o avantajlar da bitiyor. Devir Instagram devri, doğru ama düzgün yaparsak. Instagram'da harcadığım vakti blogla ilgilenmekle harcasam hiç taslakta yazı kalmazdı. :D Ama işte o telefonda bu bilgisayarda. Yine bir dezavantaj. 
Bir dezavantaj daha söyleyeyim, kenardaki reklamlar hariç -ki ben daha kabul edileli 5-6 ay oldu- hiçbir şekilde geliri yok. O reklamlar eğer tıklanırsa bir kuruş vs. anca geliyor. Youtube gibi değil şu kadar izlenmeye şu kadar para verelim. Yoksa çoktan zengin olmuştum, olmuştu çoğu blogger. :D Peki sırf gelir için mi yapılmalı? Hobi olarak devam edelim, bitmesin ama şu an insanlar internetten para kazanıyor, o kadar emek veriyoruz, zaten istenilen ilgiyi de göremezken neden biz de para kazanmayalım? :D
Hadi gelin bu konu üzerinde tartışalım. Sizce bunun karşılığı olmalı mı, olmamalı mı?
Cevaplarınızı bekliyorum.
Son olarak Instagram, blog fark etmez hangisi hakkından şu şöyle olmamalı ya da olmalı bunun hakkından fikriniz varsa yazın buraya onu da konuşalım.^^


Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Çok fazla Instagram için yazmış olabilirim ama onunda yeri ayrı, bloglarında. Sadece blogların bu kadar düşüşe geçtiği şu günlerde belki ilgisini çeken bir kaç  kişi çıkarda blog açmaya karar verir. ;) Ben ilk yazı yazmaya başladığım zaman uzun bir süredir kullanacağımı düşünmüyordum, ayran gönüllüyüm hemen sıkılıyorum ama işte 31 Mayıs'da 8.yılımı bitiriyorum. <3 Düşünün artık nasıl seviyorum. :) Umarım hiç bıkmam ve ayrı kalmam. <3 Hayat şartları bu bazen bakıyorsun uzak kalamam dediğin şeylerden uzak kalıyorsun, inşAllah öyle bir şey olmaz, amin. :)

Sen, sonuna kadar okuduysan içtenlikle teşekkür ediyorum^^
Bayadır böyle iç dökmeli yazı yazmamıştım, uzun oldu. :D Buraya kadar okuyup da iyice gömdün Instagramı, şimdi gideceksin orada paylaşım yapacaksın diyebilirsiniz. Doğrudur, ama dediğim gibi her ikisinin de yeri ayrı. Sadece iki tarafta da samimi olalım yeter. ;)
Sevgiyle kalın^^



Buralarda da varım^^


30 Ocak 2020 Perşembe

İzlediğim Filmler 28// Türk İşi Dondurma, Canavar Kamyonlar, Fantastik Canavarlar^^

Selam^^
Yeni yazım ile karşınızdayım. Yine yazılarım birikti, bu filmleri izleyeli haftalar oldu, anca yazıyorum. Ama şimdi üç film biriktirdiğim için sürekli diğer filmleri bekleme durumunda kalıyorum. Bazen oluyor hiç izlemediğim zamanlar oluyor, normal buluyorum yani. :P
Gelelim izlediklerime, biri Türk diğerleri yabancı filmler. İki film fantastik, Türk olan ise gerçek hayattan uyarlanan bir film.




İlk fragmanlar döndüğü zaman hiçbir şey anlamamıştım diğer herkes gibi. Sonradan izleyenlerin yorumlarını dinledikten sonra hikayeyi öğrendim.

 Çanakkale Savaşı sırasında Avustralya'da yaşayan iki Türk'ün ülkeleri için verdikleri mücadeleyi konu ediyor. Avustralya’da yaşayan iki Türk, geçimlerini devecilik ve el arabası ile dondurma satarak sağlar. 1915 yılında memleketlerinde savaş çıktığını öğrenen ikili, Çanakkale’ye cepheye gitmeye karar verir. Ancak, yetkililer onların adadan çıkmalarına izin vermez. Bu sırada Avustralya’da Türkler aleyhine propaganda yapılmaya başlanır. İngilizler’in Avustralya’da asker devşirmek için broşür dağıttığını öğrenen iki Türk, ülkelerinde veremedikleri mücadeleyi Avustralya’da vermeye karar verir.

Beyaz Perde'den alıntıdır.

Konuyu böyle yazmak istedim yanlış bir şey yazmayayım diye. Bu tarz geçmişimizde yaşanan savaşları, ders alınacak olayları izlemeyi seviyorum, insanlar vatanları için neler yaşamış, neleri göze almış diye düşünerek kendimize çeki düzen vermemizi söylüyorlar sanki.
Film çok güzeldi, oyuncu kadrosu, yaşanan olaylar, vatan sevgisini işlemeleri ve sonunda yaşananlar. O son gerçekten doğruysa çok üzücüydü. :( Herkesin izlemesini istediğim güzel yapımlardan, Ayla'nın yapımcılarından. O filmi de çok sevmiştim, yapımcısından daha çok güzel filmler gelecek gibi. Bu olayları unutmamak, bilmiyorsak öğrenmek gerek diye düşünüyorum. Gerçi bu tarz yapımlardan öğrenmek acı ama en azından akılda kalıyor.
Film için sadece yapacağım olumsuz yorum izleme alanım ve durumum pek iyi olmadığı için, yanlış zamanda izlediğimi düşünerek pek etkilendiğimi söyleyemem. Bir şey eksikti filmde, ya benden kaynaklı ya da filmden. Eğer benimle aynı düşünen varsa tamam ama yoksa o zaman sıkıntı bende. :)
Yine de bana bakmayın siz, ailenizle beraber izleyeceğiniz harika bir film, tavsiyemdir. ;)





Deve olayı vardı bir de, çok üzüldüm ama komikti bu sahneler. :D









İkinci filmimiz TV+'da sürekli önüme çıkan Canavar Kamyonlar. Aşırı tatlı bir filmdi. O canavarları minnoş şekilde göstermeleri filmi daha sevmeme sebep oldu.
Olay şu ki özel bir şirketin petrol çıkardıkları yerde sorun olur ve onu halletmek için işi ileri seviyeye götürüp patlamaya sebep olurlar, petrolden beslenen canavarlar ise bu patlama yüzünden yer yüzüne çıkar. Bir kaç tanesini yakalamayı başaran şirket bir tanesini de aramaya koyulur, o ise zekilik yapar -ki olay burada ilginç hale geliyor- hemen gizlenir. Araba hurdalığında çalışan baş rolümüz ise bir gün patlama alanında parçalanan arabayla uğraşayım derken tuhaf şeyler olduğunu anlar ve canavarla yüz yüze gelir.
Burada bırakıyorum, daha fazlası için izleyin derim. Çok ilginç ama aşırı tatlı bir filmdi, tavsiyemdir. ;) Son olarak baş roldeki oğlanı nereden tanıyorum diye kafa patlatırken öğrendim ki Taylor Swift'in You Belong With Me'nin klibinde oynamış. :D






Şapşikler. :D






Son filmimiz ise Harry Potter'ın farklı versiyonu olan kitabın filmi. Burada da büyüler, canavarlar var ama Harry Potter'dan çok çok farklı. Sevdim filmi ama ilk film olmasına rağmen izlerken acaba ben mi kaçırdım, izlediğim ikinci film mi acaba diye düşündüm. Nedeni ise çok damdan düşer gibi konuya girmeleri, daha baş rolü tanımadan olaylarla başlıyor film. İlerleyen kısımları çok iyi, sevdim gerçekten ama başta ki sıkıntı olmamış. Acaba kitapta mı böyle başlıyor? :/ Filmin ikincisi var onu biliyorum mesela, Johnny Deep oynuyor. :D Hem de beyaz saçlarıyla, arayı fazla açmadan izleyeyim. :D





Bu adam ikinci de olur mu bilmem ama olmasını çok istiyorum. :)






En sevdiğim canavarlarından. :D





Filmlerimiz böyle, güzel vakitler geçirmişim. :D En azından saçma filmler değilde zamanım boşa gitmiyor. ;)
Yeni yazılarımda görüşmek dileğiyle, sevgiyle kalın^^





Buralarda da varım^^







28 Ocak 2020 Salı

Her Ay Bir Kitap Bir Film Etkinliği //Your Name^^

Merhabalar^^
Yeni bir etkinlikle geldim^^
Mor Düşer Kitaplığı ve Gonca'nın Dünyasından blogları Her Ay Bir Kitap Bir Film etkinliği başlatmış, on iki ay boyunca bir tane kitap bir tane film izlenecek. Liste belli, Buradan! listeye bakabilirsiniz. Bu ay kitap elimde yok diye sadece filme katıldım, iyi ki de katılmışım. Harika bir film izledim, izledik ikizle.^^


Konusu;
Mitsuha, kırsal kesimde, dağların etrafını sardığı bir kentte yaşamaktadır. Vali olan babası genellikte evde bulunmadığından evinde daha çok ilkokul öğrencisi kız kardeşi ve büyük annesiyle kalan Mitsuha her ne kadar dürüst bir kişiliğe sahip olsa da ailesinin Shinto tapınağına ait geleneklerden ve babasının seçim kampanyasında yer almasından hiç hoşlanmamaktadır. Kırsal kesimde yaşadığı için içten içe üzülmekte ve Tokyo’daki harikulade şehir hayatını arzulamaktadır. Taki ise Tokyo’nun merkezinde yaşayan liseli bir gençtir. Arkadaşlarıyla zaman geçirmekten hoşlanan ve bir İtalyan restoranında yarı zamanlı çalışan Taki, mimariye ve güzel sanatlara ilgi duymaktadır. Bir sabah uyandıklarında, kendilerini birbirlerinin bedenlerinde bulacaklardır. Ve bu sonraki günlerde tekrar ettikçe, aralarında bir bağ olduğu anlaşılacaktır, ama bu sırrı ikisi de o sırada bilmemektedir.

 Sinemalar.com'dan alıntıdır.



Filmimiz Japon yapımı bir anime, fantastik bir konuyu işlemişler ama çok değişik bir konu. Baştan neler olduğunu anlıyor gibisiniz ama sonra biraz karışık olabiliyor. Burada bir kaç kere durdurup bu neydi şimdi diyebilirsiniz çünkü ben dedim. :D Hatta ikize ne oldu şimdi falan sormuşluğum var, buna rağmen gerçekten çok güzel bir anime film izledik. En son ne zaman böyle bir film izledim, ya da hiç izledim mi bilmiyorum ama çok sevdim. Çizimler, görsellik çok güzeldi. Sırf görsellik için bile izlenir ama konu bakımından bile dikkat çekici. Bundan güzel dizi çıkar, senaristler beni duysun. :D 
İzlememize vesile olan Mor Düşler Kitaplığı ve Gonca'nın Dünyasından'a teşekkürler^^
Sizde katılmak isterseniz etkinliği takip edebilirsiniz. :)

Şubat ayındaki kitap ve film^^
Kitap : Şimdi Moda Pastel - Meredith Schorr
Film : Parasite^^




Filmimizin karakterleri^^













Şu güzelliğe bakar mısınız <3





Bir yazıda böylece biter, okuduğunuz için teşekkürler^^
Sevgiyle kalın^^




Buralarda da varım^^



24 Ocak 2020 Cuma

The Strange Hero//Kore Dizi Yorumu^^

Selam^^
Yılın ikinci dizi yorumuna başladım. Ne zaman yayınlanır bilemiyorum ama ben başlayayım da ne zaman olursa artık. Okul dizilerini seviyorum, instagram'da bir kaç kere denk gelmiştim bu diziye. Kafaya attım tabii, Are You Human bitmeden başladım. İlk bölümler nasıl güzel, unuttum önce ki dizimi. İzliyorum her gece bir bölüm falan, güzelde ilerliyordu, ta ki kız ve oğlan sevgili olana kadar. O dakikadan sonra sıkılmaya başladım. Kore dizileri hakkındaki tezim bununla beraber onaylandı. Evet çiftlerimiz sevgili olduğu an drama bağlıyorlar, ee haliyle sıkılıyorum ben. Tamam bu da baştan dram diziyim ben diye bağırdı ama bu kadar beklemiyordum. Okul zamanlarda çok iyiydi mesela, öyle bir şey bekledim. Yine tamam, olayların hepsi okulda geçti ama içerik önemliydi. İzleyenler ne demek istediğimi anladı bence. :D




Konusu;


Dizi, haksız yere suçlanıp okuldan atılan Kang Bok-Soo’nun (Yoo Seung-Ho) etrafında dönmektedir. Bok-Soo bir lise öğrencisiyken okulda yaşanan bir şiddet olayından dolayı suçlanır ve okuldan atılır. Bir yetişkin olduğunda dahi bu olayın etkisinden kurtulamaz. Bu yüzden, intikam almak için aynı okula geri döner. Ancak hiç beklenmedik bir olay ile karşılaşır.

Güney Kore Sineması'ndan alınmıştır. 




Yoo Seung Hoo//Kang Bok Soo^^
Lise zamanında iftira nedeniyle okuldan atılarak hayatı bitirilen Bok Soo'yu 9 yıl sonra okula tekrardan çağırırlar. Başta istemeyen Bok Soo'nun intikam duygusu ağır basar ve okula geri döner. Döndükten sonra gerçekler ve haklı olduğu ortaya çıkar ama bu seferde okul yönetimi rahat durmaz.
Bok Soo aşırı derece de tatlı bir karakterdi, öğrencilik yakışmış ama bazı hal ve hareketleri aşırıydı. Yoo Seung Hoo'nun kaçıncı izlediğim dizisi bilmiyorum, seviyorum kendisini. Oyunculuğu çok iyi, her role ayak uyduruyor, sevdiğim oyunculardan. Diğer I Am Not A Robot dizisini de merak ediyorum, hemen olmaz ama yakın zamanda izlemek isterim.



Jo Bo Ah//Son Soo Jeong^^
Kang Bok Soo'nun hem sınıf arkadaşı hem de sevgilisi olan Soo Jeong Bok Soo'ya atılan iftiradan sonra ne yapacağını şaşırır. Okuma hayatına devam eden Soo Jeong sözleşmeli öğretmen olarak okuduğu okula başlar, kadroya alınmayan Soo Jeong bazı usulsüzlükler yapacaktır.
Jo Bo Ah'ı bundan önce yarım bıraktığım dizide izlemiştim, oyunculuğu güzel, güzel kadında ama dizi boyunca yüzündeki mimikler beni benden aldı. Yeter yapma, olmuyor diye bağırasım geldi inanın. Şimdi çok sevdiğim Park Hae Jin ile dizi çekti, yakında yayınlanacak. Umarım burada sevmediğim halleri orada olmaz, Park Hae Jin'i bu sefer gerçekten izlemek isterim. :D



Kwak Dong Yeon//Oh Se Ho^^
Kang Bok Soo ve Son Seo Jeong'un liseden arkadaşı olan Se Ho annesinden sevgi göremez ve hatalar yapar.(Burayı pek açık etmek istemiyorum, spoiler olur.) O hatalardan ders almayan Se Ho 9 yıl sonra Bok Soo gibi okula geri döner ama bu sefer müdür olarak.
Dizide hem kendisine kızdım hem de çok üzüldüm ya. Bu tarz karakterleri bilirsiniz şartlar nedeniyle kötü olurlar ama sonradan neler yaparlar merak konusu olur. Sonuna kadar vereceği kararları çok merak ettim. Neler yapmadı ki ama. İzleyip görün.
Sevdiğim bir diğer oyuncu, burada böyle rolde olması üzdü beni o yüzden en kısa zamanda güzel, baş rollü bir diziyle geri dönmeli. <3



Kim Dong Young//Lee Gyeong Young^^
Kang Bok Soo'nun okuldan arkadaşı. Okuldan mezun olduktan sonra Bok Soo'yu ve diğer arkadaşlarını yanına alıp iş kurarlar ama ne iş. Yine bir şey demeyeceğim. :D Aşırı komik bir karakterdi, öğretmenleri yanlarına geldiği zaman sinyallerinin açılması vs. dizinin en komik sahneleriydi. :D
İlk defa bu dizide izledim, başka dizilerde görmek dileğiyle^^



Park Ah In//Yang Min Ji^^
Kang Bok Soo'ya platonik aşık olan Min Ji aynı zamanda iş arkadaşıdır. Liseden beri 3'lü olarak takılan arkadaşlar iş hayatından da ayrılmazlar.
Çok çatlak ama aynı zamanda zeki olan karakterimiz. Sevdim kendisini, yolu açık olsun.




Kim Mi Kyung//Lee Sung Soon^^
Kang Bok Soo'nun annesi, tanımayan yokturdur.

Cheon Ho Jin//Öğretmen Park^^
Kang Bok Soo'nun vefalı öğretmeni.

Kim Jae Hwa//Kang So Jung^^
Kang Bok Soo'nun ablası.

Yan karakter olsalarda dizinin hep içinden bulundular, söylemezsem ayıp. :D



Yaban Çiçeği sınıfı^^



Kim Yeo Jin//Im Se-Kyung^^

Dizinin kötü karakteri. Oh Se Ho'nun annesidir ve okulun başkanıdır.
Kadının oyunculuğu çok iyi ya, o kadar mı gerçekçi oynanır. :O




Resimler^^



İlk bu fotoğrafla gördüm bu diziyi. İzlemeyen, konuyu okumayanların kafası çok karışıyor. Anca izleyince neler olduğunu öğreniyorsunuz. :)



Öğrencilik yakışıyor, yeni dizilerinde öğrenci olsun. :)





Öğretmen falandı ama çok komikti. :D








Okul zamanlarını çok sevmiştim. Bir diğer sevmeme nedeni de bu yüzden olabilir, sonra pek zevk alamadım diziden.







Gifler^^



Çok fenalardı. :D











Kang Bok Soo az çektirmedi kıza :D





Ost^^

 Ken (켄) (VIXX (빅스)) - 나랑 만나 볼래요^^

Yuju(유주)(GFRIEND(여자친구)) - 눈꽃사랑^^

Hwang Chi Yeul (황치열) - Do You Hear Me?^^




Son^^

Ve dizimizin sonuna geldik.
Okul dizisi olarak çok sevdim, ilk 8-9 bölüm çok iyiydi ta ki işler yetişkinlerin zamanına gelip, entrikalar dönene kadar. Bir de çiftimiz çift olana kadar. Bir kaç bölüm zoraki izledim, sonra ha şimdi biraz heyecanlı oldu, sırlar, yolsuzluklar ortaya çıkmaya başlıyor, çıkarmaya gayret ediyorlar vs. derken izledim bir kaç bölüm daha. Ama artık hevesim kaçtığı için onları bile ağız tadıyla izleyemedim. 
Tamam oyuncu kadrosu güzel, konu da güzel ama bir şey eksikti, o neydi bilmiyorum ama zaman sonra sıktı insanı. Keşke hep okul dizisi olarak devam etseydi, genelde güzel yapıyorlar okul dizilerini. Yine ortada emek var, yarım bırakmadım en azından gerçi aklımdan da hiç geçmedi yarım bırakmak. Demek ki yine de gideri vardı.
Sonu hakkından olması gereken oldu ama bazı yerler abartılmış gibi geldi, izleyenler belki ne demek istediğimi anlamıştır.
Dizi hakkında diyeceklerim bu kadar, izlemek size kalmış benim yorumum böyle. :) 




Daha güzel dizili yorumlarda görüşmek dileğiyle^^
Buraya kadar okuduğunuz içinden ayrıca teşekkürler^^
Bir teşekkürde Koreantürk ekibine. :)
Sevgiyle kalın...


Buralarda da varım^^