Klasikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Klasikler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ağustos 2021 Perşembe

Gurur Ve Önyargı//Jane Austen Kitap Yorumu^^

 Selam^^
Nasılsınız? Kitap okumalarınız nasıl gidiyor? Ben bu aralar iyi gibiyim, umarım sizin de öyledir. Gurur ve Önyargı'yı bundan dokuz sene önce okumuştum, o zaman yayınevi bilgim şimdi ki gibi olmadığı için Martı yayınlarından çıkanı okudum, oysa ki bilseydim İş Bankası Kültür Yayınlarındaki baskıdan okurdum. Ne diyelim, bilmemek değil öğrenmemek ayıp. Sonuçta öğrendim ve bu baskıdan okudum. Neyse, şu an fazla boş yazdığımı düşünüp burada, bu konuyu kapatıyorum. :D
Gurur ve Önyargı, nam-ı diğer Aşk ve Gurur'un uyarlanmış filmine bayılıyorum. Her fırsatta izleriz ikizle ama kitabı okuduğum zaman hiç okumamış gibi geldi bana. Düşünceler, aşklar daha farklıydı ve daha çok sevilmeyi hak etti.

Anneleri tarafından evliliğe zorlanan beş kardeşin aşk, sevgi, nefret, gurur ve önyargıyı anlatan kitabımızda kız kardeşlerin hayatı yeni gelen komşuları ile değişir.
Gururun yanında önyargılarıyla sınanan Lizzy zamanla yaşadığı tecrübeleri ile çok fazla hata yaptığını anlayacak ama bunu telafi edebilir miydi?
Yanlış tanıdığı Bay Darcy'nin düşüncelerini değiştirebilir miydi?


Konuyu aslında herkes biliyor ama konu kısmı boş kalınca kendi çapımda bir şeyler yazayım dedim. Bilmeyenler için biraz karışık olabilir ama kitabı okuduğunuzda anlayacaksınız. :)
Aslından çok fazla bir şey dememe gerek yok bence, çok çok az vardır okumayan ya da bilmeyen, o yüzden ben sadece az biraz filmle kıyaslama yapıp, kitabı sevip sevmediğimden bahsedeceğim.
İlk olarak filmde Bay Darcy'ye bayılıyordum, kitabıyla aşık oldum. 💓 Filmde Darcy'nin sonradan Lizzy'ye karşı bir şeyler hissettiğini düşünüyordum ama kitapta baştan Lizzy hakkında atıp tutsa da hemen gözüne kestirmiş Darcy bey :D
Hatta arada sürekli kendini sorguladı, ailesine katlanacak kadar seviyor mu Lizzy'yi diye. Ee sonradan gittiklerine göre demek ki sevgisi güçlü değilmiş.
Darcy filmdeki gibi aşırı tatlıydı ama filmdeki mi yoksa kitapta ki Darcy mi diye sorsalar film derim. Filmde baştan hislerini göstermese de bakışları, Lizzy'ye karşı davranışları daha çok geçmişti bana.
Bu baştan dediğimde ikinci baloda dansa davet etmeleri falan değil, daha ilk baloda Darcy'nin hislerini okuyoruz. Darcy'nin şimdilik bu kadar, dediğim gibi filmle birebir aynı, sadece kitabın ismiyne baktığımız zaman Darcy gururlu mu, önyargılı mı? Onun cevabını da aldım, Darcy gururlu, önyargılı değil. Evet Jane için yanlış karar vermiş olsa da oradaki hata kimde biliyoruz. Bana göre öyle, o zaman şimdi Lizzy'ye geçebiliriz.
Aslında ilk Lizzy'yi yazmalıydım ama gelişigüzel yazdım Darcy geldi. :D


Lizzy'yi filmdeki kadar sevdim ama filmden daha çok kızdım. Hele o Wickham'da gözü kapalı güvenmesi sinirlerimi bozdu. Darcy'yi sevmiyor, hakkıdır ama Wickham'ı senelerdir de tanımıyor ama A dese inanıyor. Tabii bildiğimiz gibi çok fazla başı yandı. Hak etti diyemeyeceğim, filmde her izlediğimde üzülürüm ama Darcy'de yeni geldi, bu ne kin, bu ne nefret Lizzy. Cidden çok kızdım. Kitap iki yüz yıl önce yazılmış olsa da Jane Austen'cığım neden böyle bir şey yazdın anlatsana bi? :D
Bence Lizzy hem Gururlu, hem de önyargılı. Hatta bunu kendi de az buçuk söylüyor. İlk olarak Darcy'i tanımadan yargılaması, sonradan gururlu olduğundan kendine ve ailesine laf ettirmemesi.
Yüzyıllar önce yazılan kitap hakkında daha fazla ne diyeyim ki, bu kadar yazmama, kızmama rağmen gelmiş geçmiş en iyi klasiklerden bence. Yine izlesem bıkmam, her izlediğimde hep yeni şeyler keşfediyorum. Bu arada dizisini izliyordum geçen sene, bitiremedim nedense. :D Ama bence dizi filmden daha iyi. İster istemez kısacık olmak zorunda film, o yüzden her sahneyi izleyemiyoruz. Evet, yine bir gün kendi kendime serzenişte bulunup, sonra kendimi ikna ediyorum. :D 

Diğer kız kardeşlerden Jane kitapta daha çok iyimserdi, filmde o his bana geçmedi. Dizide de öyle, kitapta Jane iyilik timsali gibiydi. Diğer kardeşler ve karakterler yine aynıydı.
Filmde en çok yara aldığımız yer ise son sahne. Her zaman içimize oturuyor filmdeki o saçma son sahne. Çekilen bir sahne var ama neden filmde yok. Neyse ki Jane Austen bizi düşünmüş ve neler neler yazmış o sona. Tabii orada da aşırı kıl olduğum yerlerde olmadı değil. Neyse. :D


Genel olarak eksi yönlerinden bahsetmiş olsam da Gurur ve Önyargı çok çok sevdiğim klasiklerden. Okuyalı dokuz yıl olmuş olabilir ama yeri ben de hep ayrı.
Okumayanlar varsa okusun bence, eğer ben böyle klasiğe gelemem derseniz filmini, hatta ve hatta dizisini izleyin derim.
Ben şu an uyarlama olan Lost In Austen dizisini izliyorum, dört bölümcük ve seveni de çok. Bakalım ben beğenecek miyim. :)
Son olarak klasik kitaplara puan vermiyorum, azıcık eleştiriyorum ama. 😆





Alıntılar^^


"Önünde mutsuz bir seçenek var Elizabeth. Bugünden itibaren anne babandan birine yabancı olmak zorundasın. Annen Mr.Collins'le evlenmezsen bir daha yüzüne bakmayacağını söylüyor, ben de evlenirsen bir daha yüzüne bakmayacağımı söylüyorum."

-En sevdiğim alıntı. :D-


*****


"...Sık sık kendi kibrimizden başka bir şey değildir bizi aldatan. Kadınlar hayranlığı olduğundan daha anlamlı sanıyorlar."




"Boşuna mücadele ettim. İşe yaramayacak. Duygularım bastırılır gibi değil. Size ne büyük bir tutkuyla hayran ve aşık olduğumu söylememe izin verin."


*****


Kızın duygularına ilişkin az bir şey kuşkuları vardı; ama oğlan besbelli hayranlıkla yanıp tutuşuyordu.


-Buradaki oğlan Darcy 😊😆-


*****


Onun sevgisini kıskanıyordu, sevgisini hissetmeyi artık umut edemese de. Ondan haber almak istiyordu, ona ulaşmanın hiçbir imkanı olmadığı halde. Onunla mutlu olabileceğine inanıyordu, artık bir araya gelmeleri imkansız göründüğü halde.


-Elizabeth büyük konuşmuştu, sonra bunları söyledi. 😋-





Kabul edilmiş aşıklar konuşup güldürler, kabul edilmemiş olanlar sessizdiler.


*****


"Her şeyi başlatan saati ya da yeri veya bakışı ya da sözleri ayırt edemiyorum. Çok zaman önce. Başladığını anlamadan kendimi ortasında buldum."






Diğer yorumlarımda görüşmek dileğiyle^^



Buralarda da varım^^




11 Şubat 2021 Perşembe

Hıçkırık//Kerime Nadir Kitap&Film Yorumu^^

 Selam^^
Seneler önce, yeni evimize taşındığımız zaman internet sıkıntısı yaşadık, o sıralar film, dizi nerdeee dizileri dükkandan indirip ya da o zamanlar arkadaşlara falan gidiyorduk(çok ilginç şu an) oradan indirip izleyebiliyorduk. İşte o zaman Hıçkırık kitabına başladım, tam bitirmeme az kaldı dedim filmini izlemem lazım ve şimdi bitirsem izleyemem deyip bıraktım. Kısmet bugüneymiş, bitirdim kitabı aaa dostlar, hemen de yorumunu yazıyorum tamamlayabilirsem.
Yeşilçam filmleriyle büyüdük desek yeridir, ben çok seviyorum. Şu günlerde de en sevdiğimiz yeşilçam filmleri tekrardan izliyoruz, bilmediğimiz filmleri de. İyi oluyor, seviyoruz. Hıçkırık filmi de onlardan biri. Peki bir türlü bire bir yapamadıkları uyarlamalarda Kerime Nadir'in ölümsüz eserini nasıl uyarlamışlar? O yorumum birazdan film yorumumda. 


Küçük yaşta bazı sebepler yüzünden Nalan'ın babası Kenan'ı kendi himayesine alır. Nalan'la abla kardeş gibi büyüyen Kenan zamanla ona karşı farklı duygular beslediğini anlar ama bunu Nalan'a söyleyemez. O sırala ise Nalan küçük yaşta geçirdiği hastalık yüzünden sürekli bakıma ihtiyaç duyar. Kendisini kontrol etmeye gelen doktor İlhami ile evlenmeye karar verir. Kenan ise bu mevzudan dolayı acılar çeker. Nalan ise kabullenmese de Kenan'ın davranışlarından dolayı o da acılar çeker.

Detaylı konu bulamadığım için ben yazdım.
Kenan'ın yaşadığı sıkıntılar ailesi yüzünden, bunu izlemeyenler ve okumayanlar için spoiler olmasından diye bahsetmeyeceğim. Nalan'ın babasını Hulusi Kentmen oynuyor filmde, Nalan'ı Hülya Koçyiğit, Kenan'ı Ediz Hun, İlhami'yi ise Kartal Tibet oynuyor. Yorumu okurken hayalinizde bu usta oyuncuları getirin diye yazıyorum. :)
Kitabın başlangıcı Kenan'la başlıyor, aradan seneler geçmiştir. Komşuları tarafından dikkatleri çekilen Kenan'ın geçmişini böylece öğreniyoruz. İşte hikayede burada başlıyor. Nalan'ların evinde sığıntı gibi olacağını sanan Kenan el bebek gül bebek büyür, Nalan nasıl eğitim görüyorsa kendisi de öyle bir eğitim görür. Hayatı eskisinden daha güzel geçen Kenan'ın Nalan'a aşık olmasını anladığı an değişir. Zamanla gizlese de yaşananlardan sonra açık eden Kenan Nalan için her şeyden vazgeçer.
Kenan çok naif bir karakterdi ama çok çabuk gaza gelen de bir karakterdi. Sevdim kendisini, güzel sevdi ama o son.

31 Aralık 2020 Perşembe

2020 yılının En'leri, Kitaplar^^


 

Selam^^
Yılın klasikleşen yazımızı yazıyorum çok şükür, çok şükür diyorum çünkü hayattayız ve hamdolsun virüse yakalanmadık. :) Geçen sene2019'a veda ettiğimiz zaman iyi dileklerle başlamıştık ama daha Ocak ayından başladı afetler, virüsler. Tabii bunu yıla atmak çok saçma ama 2020 unutulmayacak yıllardan, nasıl unutur ki insan. Hem ne kadar zorlu geçmiş olsa da bizim açımızdan güzel yıldı da. 7 senedir beklediğimiz hayırlı bir işimiz oldu, sonra yine uzun zamandır düşündüğümüz ama yapamadığımız araba değiştirme mevzusu oldu, bir de hasret kaldığımız kişilerle seneler sonra buluştuk. Bunlar güzel olaylar bence, şimdide kuşumuz Bulut yumurtladı, olursa yavrucakları olacak inşAllah.
Bu kadar olaydan sonra tabii kitap okuduk, dizi-film izledik.
Kitapta hedefim 50'ydi ama yapamadım. :'(
2021 hedefim için yine 50 yapacağım, ne zaman başarırsam o zaman yükseltirim sayıyı. :D Gerçi kötü de değil, şu an 45.kitabımı okuyorum. 5 tane daha okumam gerekiyordu ama ne yapalım. :/
Sizlerin hedefler ne alemde?
Yapabildiniz mi?
Cevaplarınızı bekliyorum, gelelim 2020'nin En'lerine^^




Yılın EN Beğendiğim İlginç ve Duygusal Kitapları^^


Aşk ve Diğer İhtimaller//Betül Güçlü^^



Vatan Yahut Silistre//Namık Kemal^^


Tanyer- Zifir ve Fecir^^



Genç Kız Kalbi//Mehmet Rauf^^



Çingene//Ahmet Mithat Efendi^^



Korku//Stefan Zweig^^

25 Şubat 2020 Salı

Türk Klasikleri//Küçük Şeyler-Samipaşazade Sezai, Şair Evlenmesi-Şinasi^^

Merhabalar^^
Instagram aleminde güzel etkinliklere katılıyorum, bunlardan biride Okuyarak Yaşa ^^ Okuyarak Yaşa dört tarza ayrılıyor, Dünya Klasikleri, Türk Edebiyatı  Klasikleri, Modern Klasikler ve Sabahattin Ali Klasikleri^^ Siz istediğiniz birine ya da hepsine katılabiliyorsunuz.
Ben diğerleri ağır geldiği için sadece Türk Edebiyat Klasiklerine dahil oldum ve bu zamana kadar çok güzel kitaplar okudum.
Instagram'da paylaşıyorum yorumlarımı ama bloğum eksik kalmasın deyip burada da paylaşacağım. ;)

Not: Bu yorum Ocak ayından önce, Instgram'da paylaştığım yorumlarım. ;)

Küçük Şeyler^^





Yine yorum ile geldim. Burada paylaştığım üçüncü yorumum oluyor kendisi, normalde bildiğiniz üzere blogda aktifim. Burada paylaşmamın nedeni Okuyarak Yaşa Yine onlarla beraber bu güzel kitabı okuduk. Aldığımızdan beri okumak aklımdaydı ama başka kitaplar aklımı çekince okumak kısmet olmadı. Okuyarak Yaşa ile okunacak denildiği zaman ise işte şans deyip bekledim. Okuduğum kitap içerik olarak diğerlerinden farklı değil, hatta daha sıradan. O zamanın hayatından kesitler alınmış ve bitirdiğiniz zaman aslında şimdiki zamanla bir fark olmadığını anlıyorsunuz. Kısa kısa hikayeleri konu alan kitabımızın ismi Küçük Şeyler olsa bile aslında hikâyelerde ne büyük acılar, hüzünler saklı. İşte insanı etkileyen tarafı da bu. Tekrar tekrar okunası hikayeler var. En etkilendiğim hikayeler Pandomina ve İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır'dı. Düğün'de çok etkiliydi. Günümüz Türkçesiyle çıktığı için kitap çok rahat okunuyor, bir gününüzü, hatta yarım saatinizi alacak bu kitabı öneriyorum. Bir gününüz alacak diyorum ama ben her güne bir hikaye bıraktım. Öyle daha zevkli ve üzerinden durma şansınız daha çok oluyor. .



Nefrete neden olması gereken olayların sevgiyi öldürmemesi ne acıdır. 







Şair Evlenmesi^^





Okuyarak Yaşa ile yine çok tatlı bir kitap okuduk. Sınavlarım olduğu için biraz geç paylaşıyorum. Kitap, oturup yarım saatte bitireceğiniz kadar kısa.
Zaten kendisi tiyatro metni. İlk tiyatro metni kitaplarından biri. Şinasi bu kitabı ilk yazdığında rağbet görmemiş, diğer yazarların başına geldiği gibi öldükten sonra değeri biliniyor. Bunları kitabın sonunda Şair Evlenmesi Güldürüsü yazısını okuyarak öğreniyoruz. Ondan sonrada Şinasi'nin ölümü hakkında yazı yazılmış, doğrusu okumadım onu. Neden yazılmış ya da bu tiyatro kitabına neden eklenmiş bilmiyorum. Neyse, kitaba dönecek olursak güzeldi, okurken hayal ediyor insan tiyatroyu. Acaba var mı, tiyatrosu  gerçekleşmiş mi merak ediyorum. Olsa çok iyi olurdu. Görücü usulü ile evlenen  ama eşinin yanlış biri olmasıyla başlıyor hikaye. Arkadaşı dalga geçiyor hatta, çok üstünde durmayan Müştak Bey ise sevdiği kadınla evlenmenin heyecanı ile duymuyor ama bilmiyor ki başına gelecekleri. Sonunda ise neler oluyor okuyup siz öğrenin.
Okumaya niyetim vardı zaten, Okuyarak Yaşa ise vesile oldu. Bu sene ki hedefime yine ulaşamadım, kısa ve çabuk okunan kitaplar okuyorum ki kitap severlere fiyasko olmayalım. 





Yorumlarımı az birazcık düzeltim, yoksa Insta'dan kopyala, yapıştır oldu, ekstra yorum vs. eklemedim. ;) Okurken biraz farklılık olabilir. ;)
Başka bir yazımda da Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın yorumlarını yayımlayacağım. ;)




Buralarda da varım^^




13 Kasım 2019 Çarşamba

Mai ve Siyah//Halid Ziya Uşaklıgil Kitap Yorumu^^


Merhabalar^^
Burada(Instagram) yorum yapmıyorum normalde ama Okuyarak Yaşa etkinliğinin kitabı olduğu için yorumu burada paylaşıyorum. Aylar önce sınav zamanı okumaya başlamış, daha ilk sayfada anlamadığım için bıraktığım kitap olur kendisi. Okuyarak Yaşa denk gelince neden olmasın dedim, yoksa bu kitabı okuyamacağım. Gerçekten de okumazdım, yarım bırakırdım. Halid Ziya Uşaklıgil'in seneler önce, lise yıllarında Aşk-ı Memnun kitabını okumuştum, çok çok ağırdı, okuyup bitirmem mucizeydi bence.  Bu kitap ise sadeleştirilmiş Türkçe ile yayınlanmış, böyle olmasa 3 aya anca bitirirdim. :)




Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı sayılan ve Tanpınar'ın "Türkiye'de nesli adına konuşan ilk eser" diye tanımladığı Mai ve Siyah, dönemin basın, edebiyat ve şiir hayatına ilişkin gözlemleriyle de ayrı bir öneme sahiptir.
Hayalleri olan bir gencin lise son sınıfta babasını kaybetmesiyle hayallerinin yıkılışı ve beraberindeki hayat mücadelesi.





Konusu Ahmet Cemil'in hayatını anlatıyor. Şiir ve edebiyat meraklısı Ahmet Cemil güzel ve düzenli hayatına devam ederken babasının ölümünde sonra her şey değişir. Erkenden para kazanmaya başlayan Ahmet Cemil bütün hayallerini bir kenara bırakır, zamanla düzene giren hayatından sonra hayallerini gerçekleştirmek ister ama pekte istediği gibi gitmez.
Daha ne kadar anlatabilirim konusunu bilemiyorum. Aslında tahmin edilebilir bir kitap, sadece edebi değerinden dolayı okunmalı. Halip Ziya Uşaklıgil ünlü edebiyatçılardan, tanımayan yoktur, Aşk-ı Memnu sağ olsun. :) Değerli eserler bırakmış, dersler alacağımız eserler. Bu da onlardan biriydi. Okurken çok fazla üzüldüm, Ahmet Cemil'in yaşadıkları pişmiş tavuğun başına gelmez derler ya aynı onun gibi. O zamanlar yaşanan sıkıntılara şimdi ki gibi müdahale edemiyor insanlar, edilseydi belki bu kadar olmazdı diye düşünüyorum. Ama amaçta bu zaten. Kadının hor görülmesinin üstünde çok durmuş yazar ve şu satırlarla dile getirmiş.
.
Kim bilir şu genç kadın kimin, hangi baba ile hangi ananın nazlı kızıdır?
.
Çok doğru bir alıntı, belki de kitapta en sevdiğim alıntıydı bu. Çok sinirlendiğim yerler oldu, hatta Ahmet Cemil gibi düşündüğüm yerlerde, ama kötü insandan korkmalı. Bazen çok daha fenalıklar yaparlarda susarsın. Bunların yanı sıra Ahmet Cemil'in bazı kişiler için iyi düşünmesi çileden çıkardı, kitap kurgu ama şu olmasaydı olmazdı demeden duramıyor insan. Mesela Raci için. Okuyanlar anlamıştır beni.


Kitapta aşk vardı, Ahmet Cemil'in yaşadığı aşka bayıldım. Çok sık görmese de ona olan duygularını anlatışı, sadece saniyelik bakış için nelerin yapıldığını okuyoruz. O zamanın sevdaları güzelmiş, şimdi ki sevdalar bile ucuz. Uzun süre görmemek belki aşkı daha da güçlendirir, edebi kitaplarda bunu gördüm mesela. Çok masum ve içten aşklar bunlar...
Evet yorumum bu kadar, blogda da yayınlayacağım. Belki bir kaç kelime daha eklerim, bilemiyorum. Okumakta az biraz zorluk yaşasam da korktuğum kadar olmadı, lakin bundan sonra böylesi kalın edebi kitaplar okur muyum o tartışılır.  Yine de verdiği mesaj ve edebi yönünden dolayı tavsiye ederim. Bu tarz okumayı seviyorsanız kaçırmayın.
Ve Okuyarak Yaşa etkinliğine teşekkürler, dediğim gibi belki bu etkinlik olmasaydı okumazdım. Her ay düzenli etkinlikler var, katılmak isteyenlere varsa @okuyarakyasa ile irtibata geçebilir.




Kitaba Puanım 5/4^^




Instagram'da yorumum mevcut, orada kaybolur ben bloga da ekleyeyim dedim. :) 
Başka yorumlarda görüşmek dileğiyle^^




Buralarda da varım^^



14 Ocak 2019 Pazartesi

Uğultulu Tepeler//Emily Bronte Kitap Youmu^^

Herkese merhaba
Aylar önce okuduğum kitabımın yorumu yeni geliyor. Alkışlayın beni. :D 2 sene önce internet sıkıntısı çekiyordum, yorum giremiyordum. Şimdi neden yapamıyorum bilemiyorum. Zaman bulamıyorum deyip işin içinde çıkabilirim ama bu böyle gitmez deyip kendime de çeki düzen vermeliyim. :D Kitabı senelerdir okumak istemiştim, ağır klasiklerden olur diye başlamadım, en sonunda bu tarz okumak isteyince başladım. Doğrusu umduğumu bulamadım. Belki ben çok fazla beklenti içindeydim bilemiyorum ama gerçekte beğenmedim, gerçekten! Güzel değildi, baş yapıt diyeceğim bir kitap hiç değildi. Psikopat bir insanın, aklını peynir ekmekle yemiş insanları nasıl parmağında oynattığı anlatan bir kitaptı. :/


Bütün dünya onun bir zamanlar yaşadığının,
benim de onu kaybettiğimin korkunç hatıralarıyla dolu sanki!
Kasvetli York kırlarındaki Thrushcross Grange’in yeni kiracısı Lockwood’un, bir gece ev sahibinin Uğultulu Tepeler’deki evine sığınmak zorunda kalmasıyla başlıyor hikâye. Gecenin sakinleşmesi beklenirken, geçmişin rüzgârları ve fırtınaları da köşkün içinden yükseliyor.
İngiliz edebiyatının en gerçekçi erkek karakterlerinden Heathcliff ve en sevilen kadın kahramanlarından Catherine Earnshaw arasındaki gerilimli tutku ve nihayetinde gerçekleşen ihanetin yıllar öncesinden gelen anıları kendilerini hatırlattıkça, Bronte’nin fısıltıları da kulağımızda uğulduyor.
Heathcliff’in aksiliği ve intikam tutkusu bir sonraki nesli etkilerken, masum varisler de geçmişin üzerlerinde gezinen hayaletinden kaçmaya çalışıyor.


Kitaba başladığım zaman konuyu kaç kere okudum bilmiyorum. İlk zamanlar soy isimler, isimler karışık geldi ama okudukça anlaşılır oldu. Bunun için bir şey diyemem, yazarların kalemi der susarım. Kitabımızı üçüncü tekil şahıs anlatıyor ama yazar değil evin hizmetlisi. Neden böyle yazmak istemiş anlamadım. Belki kendi bunları yaşadı yazar olarak değil karakter olarak yazmak daha uygun olur demiş olabilir. Doğrusu ben yazarın anlatımını tercih ederdim. Gerçi olay Thrushcross Grange Mülkünü kiralayan Bay Lockwood'un bir gece ev sahibini yanına gitmesiyle başlıyor. Lockwood olayları birinci teşkil şahıs olarak anlatılıyor, hikayeyi de hizmetli Bayan Dean(Nelly) anlatıyor. Bundan yola çıkarak böyle bir şey ortaya çıkmış. Kitap yarıya gelene kadar normal anlatım olarak devam eder diye bekledim ama olmadı, öylede bitti.

Heathcliff anne babası olmayan bir çocuk olarak Uğultulu Tepelere gelir. Evin babası sahip çıksa da eşi ve çocukları pek oralı olmaz, hatta babalarının bu kadar üstüne düşkün olması onları deli eder. Yine de Abi harici diğerleri Heathcliff'ye alışır ve Catherine onunla arkadaş olur. İyi bir şekilde yetişen Heathcliff evin babası ölünce kendine ahırda bulur ve kendisine kötü davranan evin abisine kin gütmeye başlar. Catherine iyi arkadaşlık kurmuş olsalar da Catherine başka arkadaşlar bulmasıyla olaylar değiştir. Heathcliff Catherine'e onun için söylediklerini öğrendikten sonra ise oradan uzaklaşır ve senelerce ortalı onunla beraberdir. Beklenmeyen bir anda ise Heathcliff ortaya çıkar ve o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
Daha yazacak çok şey varsa bu kadar yeter. ;)


Hakkında yazacağım bir sürü karakter var ama hangisinden başlasam bilemiyorum. Hepsi söz dinlemeyen, başına buyruk karakterlerdi o yüzden başlarına gelenlere hiç üzülmedim. :D Yani seni uyaranlar var ama sen inatla onu yapıyorsun bunun neresine iyiymiş diyebilirim. Tek akıllı kişi Edgar'dı ve kitabı anlatan Nelly'ydi. Heathcliff bile zekiydi, intikamı için herkesin hayatını mahvetmiş olabilir ama buna zemin hazırlayanlar oldu ve o sadece planını gerçekleştirdi. Kitapta adam akıllı olan tek kişi ise sadece evi kiralayan, kitaba çok az dahil olan Lockwood'du. :D

İşte bu yüzden sevmedim kitabı, beğenmedim. Zaten kalın bir kitaptı ve sırf okumak için okudum. Beklentim çok fazlaydı, daha farklı konu bekliyordum ama bu kitapta bütün karakterler çok kötüydü. O yüzden sevmedim, aynı kardeş olmalarına rağmen Jane Eyre daha iyiydi ama aynı psikoloji yazılmış gibiydi. :/
Kitap klasik olduğu için merak edenler olabilir, isteğe bağlı okuyabilirsiniz. Ama ben tavsiye etmiyorum. Gerçekten sevmedim, okuduğum belki de en sıkıcı klasiklerdendi. İntikam ve aşkın nelere yol açtığını göstermek istemiş kitap ama böyle karakterlerle ne kadar iyi olabilirdi ki? 



Kitaba Puanım 5/2^^




Alıntılar^^



"Yüzün kapkara olsaydı bile, iyi bir kalbin oldukça bu senin yüzünü aydınlatırdı çocuğum,"



*****


Yazık ki yaban otlarının arasında iyi şeyler kaybolup gider.






Alıntı bile doğru düzgün bulamadım. :/
Bir yorumda böylece biter, başka yazılarda görüşmek dileğiyle.^^


Buralarda da varım^^


23 Nisan 2018 Pazartesi

Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç//Hüseyin Rahmi Gürpınar Kitap Yorumu^^

Selamlar^^
Yine kitaplar ve yine yeni kitap yorumları. Bu sefer ki kitabım Gulyabani kitabının yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Kuyrukluyıldız Altında Bir İzdivaç kitabı. Adı da yazarın ismi kadar uzun ama çok tatlı bir ismi var. Türk Edebiyat eserlerinden sık sık okumaya çalıştığımı sürekli dile getiriyorum. Uzun zamandır okumadığımı fark edip My Twin'in okuyup tavsiye ettiği bu kitaba başladım. Kitap yazarın kalemini birebir yansıtıyor ve yine acayip eğlenceli. Yazarın cahil insanlardan ne alıp veremediği var acaba merak ediyorum. :D 




Halley kuyrukluyıldızının Dünya’ya çarpacağı haberi hızla yayılmaya başladığında artık önüne geçilemeyecek olaylar zinciri de başlamış oldu. Dünya’ya çarpacak kuyrukluyıldızdan başka bir şey konuşulmaz olmuş, ortalıkta dolaşan felaket senaryoları yüzünden korku dolu bir bekleyiş başlamıştı.





Konudan da anlaşıldığı üzere uzun yıllardan sonra kuyruklu yıldız dünya yakınından geçecektir ve şimdi ki gibi telefonlar, bilgisayarlar olmadığı için ve insanlık birazcık bilgisiz olduğu için üretilen hurafelere herkes inanır. 1920 yılında gerçekleşen bu olayda kadınlara düşmanca bakan İrfan bey işi fırsata dönüştürür ve kadınları korkutur. Anlatılanlara göre Kuyruklu Yıldızın kuyruğu dünyaya değecek ve bütün dünya yok olacak. Tabii herkesi bir korku salar ve ne yapabiliriz diye düşünüp dururlar. İşte izdivaç mevzusu da bu olaylardan sonra başlar. İzdivaç olayına değinmeyeceğim, okuyup siz öğrenin diyorum. Çok sıra dışı bir izdivaç oluyor çünkü. :D

Yazarın Gulyabani kitabını gerçekten çok sevdim ama bu kitabı nedense elimde çok süründü. İlk diyaloglar fazlaydı ama çok komikti. sonradan İrfan karakterinin bilimsel açıklamalı anlatımları biraz sıktı beni. Bilim ve yıldız, gezegen severlerin ilgisini çekebilecek bir kitap, büyük ihtimalle böylesi bir olay yaşandı(Dünyanın yok olacağına inanılması), inanırım da. :D Yazar her ne kadar işi gırgıra vursa da bunun altında bir şey var diye düşünürüm ben. :D 

Sonunda yaşanan olaylara çok şaşırdım, birazda kafam karıştı, bir kez daha okuyup anlamaya çalışacağım. :D Kitap hakkında daha fazla bilgi vermek istemiyorum, yukarıda da dediğim gibi okuyup öğrenin, eğlenin. ;) Yazarın diğer kitaplarını tabi ki de alacağım, mizacı gereği acayip güzel ve ilginç kitaplar yazdığı aşikar. 
Uzun lafın kısası bu tarz konuları seviyorsanız kesinlikle okuyun derim, tabii ki Gulyabani kitabını da. :) Yakın zamanda yeni bir kitabını daha alıp, okumak istiyorum. :)



Alıntılar^^


Bedriye Hanım:
"Adı da var. Dur bakayım ne idi?.. Şey, halamın yıldızı..."
Emeti Hanım:
"Ah çarçabuk kuyruklu ile hısım akraba oluverdiler... Onların halası ise iki gözüm benim de teyzem olsun. Bize dokunmasın..."



*****


Geçen gün Mebrure'yi işittin mi? Ah kuyruklu gelse de kuyruğunu okşasak demiyor muydu? Çatacak yıldızı Van kedisinden beter ettiler..."



*****


Her cinayet işleyen suçluyu cezalandırmak için gökten başına taş düşmesi gerekseydi, hiçbir memlekette cinayet mahkemeleri kurmaya lüzum kalmazdı.
(Syf.71)



*****


Dildeki saflık övgüye layık görülmez,....
(Syf.116)





Bir yorumda böylelikle biter. Başka yazılarda görüşmek dileğiyle.^^




 Buralarda da varım^^





1 Mart 2018 Perşembe

Sırça Köşk//Sabahattin Ali Kitap Yorumu^^

Selam^^
Arayı fazla açmadan Türk klasiklerden okumaya devam edeceğimi söylemiştim. Sadece Türk klasikleri değil, Dünya Klasiklerinden de okumaya çalışıyorum ama önceliğim Türk Klasikleri. Sırça Köşk'ü 2 ay öncesinden sipariş etmiştik, Yazarın Kürk Mantolu Madonna kitabını çok beğenmiştim, Sabahattin Ali koleksiyonu yapmaya bu sebeple başladım ama yavaş yavaş, yazarın dili biraz ağır olduğu için hepsini bir anda alıp bitirmek hem zor olur hem de ben istemiyorum. Bundan sonra yeğende olan Kuyucaklı Yusuf'u okumaya niyetim var ama ne zaman olur onu zaman gösterecek.

“Can Kurtaran” adlı öyküsünde yazar, kaderine boyun eğmiş bir kadının hikayesini anlatıyor.  

“Bir akşam üzeri Anadolu köylerinden birindeki küçücük bir kulübeden canhıraş çığlıklar yükselmektedir. Doğumunu bir türlü gerçekleştiremeyen Asiye, ikindiden beri deyim yerindeyse ölümden beter doğum sancıları çekmektedir. Köyün ebesi bir şey bulamamış, komşu köyün ebesini de çağırtmıştır. Asiye'nin kocası İbrahim ise, çaresizliğin verdiği ağır başlılıkla, evin kapısı önüne çökmüş, bir haber beklemektedir. Komşu köyün ebesi içeri girdiğinden belli ise kızın çığlıkları iyice artmıştır. Sonunda iki ebe birden dışarı çıkar ve İbrahim'e doğumu gerçekleştiremediklerini, kızı şehire götürmesi gerektiğini, yoksa bebeğin de anasının da öleceğini söylerler. İbrahim de çaresiz öküz arabasının arkasına attığı döşek ve yorganın üstüne gencecik karısını da koyar ve yollara düşer. Sabaha karşı hastaneye vardığında ise ümidi iyice kırılmıştır. Çünkü alanı olmadığı halde birçok ameliyat yaptığı için daha önceden şehirdeki özel muayenehanenin sahibi, Doktor Mutena Cankurtaran tarafından şikayet edildiğinden, ameliyat yapamayacağını söyler. Ne kadar yalvarıp yakarsa, oraya verecek parası olmadığını söylese de, doktoru ikna edemez. Bunun üzerine Asiye'yi aldığı gibi Mutena Cankurtaran'a götürür. Fakat bu doktor da çok para istemektedir. Doktorla bir kağıt imza atarak  Asiye'yi hemen ameliyata almalarını, öküzlerden birini satıp döneceğini söyler.


Kitabı ilk elime alığım zaman normal bir konudan başlayıp öyle devam edecek sanıyordum ama iyi bir araştırma yapmadığım için(Spoi yememek için) kitabın hikayelerden, öykülerden oluşturuğunu bir kaç bölüm sonra öğrendim. Konu olarak eklediğim alıntı ise kitabın Can Kurtaran hikayesinden bir anlatım. Hikayeler o zamanın yaşam şartlarını o kadar iyi anlaşmış ki Sabahattin Ali'yi neden sevmedikleri ortada. Adam o zamanın yaşam şartlarını, insanların nankör hallerini, fakirlerin neler çektiğini, zenginlerin ise nasıl yaşadığını bir bir yazmış. Sabahattin Ali düşünceleri nedeniyle ülkeden gönderilmiş ve araştırma sonucundan hüzünlü bir şekilde dünyaya veda etmiş. Bunları okuyunca çok üzüldüm, şimdi insanlar istedikleri kadar yazıp çiziyor ve bir şey olmuyor ama o zaman hemen sürgün etmeler, kötü muamele vs. Düşüncesi ne olursa olsun saygı bence. Tabii sınır aşılmadan. Bu Sabahattin Ali için değil, vatanını sevmeyen, düşman kesimler için!
Evet kitap böyle, her hikaye çok iyiydi, çok sevdim ben. Normalde hemen okurdum ama her hikaye farklı ve güzel olunca yavaş yavaş, sindire sindire okumayı tercih ettim. Sizinde öyle yapmanızı tavsiye ederim, öyle daha çok seveceksiniz bence. :)


Kitap hakkında daha fazla bir şey demeye gerek yok. Tavsiye edeceğim Sabahattin Ali kitaplarından. Kürk Mantolu Madonna'da bir o kadar iyiydi ama tercihim bu kitaptan yana. Yazarın devam kitaplarından hangisini daha çok severim zaman gösterecek ama bu şimdilik zirvede ve arada alıp tekrar okuyacağım kitaplar arasında. 
Uzun lafın kısası, okuyun okutun.
Son olarak kitabın ismini konu alan hikaye çok anlamlı, kitabın sonunda olması ise çok iyi olmuş. 



Alıntılar^^

Gözümde tüten ne şehirler, ne insanlar, ne de kırlar ve ormanlardı. Açık denizleri, etrafında duvar olmayan, uçsuz bucaksız yerleri arıyordum. Ama ruhumuz böyle gözyüzlerinde uçup dururken birdenbire yere inip insan küçüklüğü ile karşılaşmak ne tuhaf oluyor.


*****


Ah, ben hayvanları çok severim. Bütün canlı mahlukları, hayatı, güzelliği, saadeti severim. Bahtiyar bir köpek bile benim içimi sevinle dolduruyor. Ben karanlık şeylerden bahsetmek için dümyaya gelmemişim. İçim tatlı, sıcak, neşeli şeyler anlatmak isteğiyle yanıyor.

Hele cümle alem bu köpeğin onda biri kadar rahata kavuşsun, bakın ben bir daha acı şeylerden söz açar mıyım!



*****


Cahillikle fakirlik bir olmuş, Sultan Süleyman'ın mülkü dağıtılmış...






Başka yorumlarda görüşmek üzere.^^



 Buralarda da varım^^



30 Ocak 2018 Salı

Gulyabani//Hüseyin Rahmi Gürpınar Kitap Yorumu^^

Herkese Merhaba^^
Türk Klasiklerini daha çok okumaya dikkat edeceğimden bahsetmiştim. O yüzden yavaş, yavaş stok yapmaya başladık ve okumaya da devam ediyorum. Gulyabani kitabı da bu kategoriye giriyor. Aldığım zamandan beri çok merak etmiş, bir türlü okuyamamıştım. Ve sonunda okuyup çok sevdim. Yazar Hüseyin Rahmi Gürpınar o zamanın fantastik yazarlarından. Şu zamanda yazılan fantastiklerle kıyaslamayın çünkü kitapta geçen doğa üstü varlıkları az çok biliyor ve bunları okuyup hem korkup hem çok gülüyorsunuz. :)

Toplumun peşin yargılardan, geleneksel düşünce kalıplarından ve akla aykırı her türlü hurafeden kurtulması gerektiğine inanan Gürpınar'ın toplum içerisinde din kisvesine bürünmüş batıl inanış ve hurafeleri yerdiği Gulyabani romanı aynı zamanda edebiyatımızın fantastik öğeler barındıran ilk korku romanıdır. Gulyabani'de Musine Hanım adında kimsesiz bir kadının hizmetkârlık yaptığı çiftlikte gerçekleşen doğaüstü olaylar ve sahtekârlıklar etrafında yaşadığı maceralar anlatılır.

Kitabı Süt kardeşler filmiyle bağdaştırabiliriz. Normalde böyle olması çünkü Süt kardeşler filmi bu kitaptan esinlenmiş. Ama şöyle ki Süt Kardeşlere bir kaç ekleme yapılmış. Yine de her ikisi de çok güzeldi.
Olaylar Munise hanım karakterinin etrafında gelişiyor ve o zamanın hurafe denilecek şeylerden etkilenen insanları anlatıyor. Musine uzak akrabası Ayşe hanım tarafından İstanbul'dan uzak bir konağa hizmetçi olarak işe götürülür. Munise anlatılanlardan ve şüpheli hal ve hareketlerden korksada akrabasına güvenip konağa gider ama gittiği zaman konakta tuhaf şeylerin olduğuna şahit olup gitmek ister lakin ne mümkün, artık o konağa ayak basmıştır ve gitmesi zordur.
Zorlu zamanlar ve geceler geçiren Munise karakterinin aklını kaybetmemesine şaşırdım. Yazar öyle bir anlatım sergiliyor ki bir an okuyucular korkuyor. :D Yaşanan olayları, Munise'nin cesaretli oluşunu, evin hanımı, yaşlı hizmetçilerin olaylara bakış açısını ve en önemlisi yaşanan trajikomik olayları okudukça gerçekten çok eğlendim. 


Klasik oluşundan çekinmenize gerek yok, evet biraz ağır ama yine de akıcı ve bir gününüzü alacak güzel klasiklerden. Kitaba başlangıç kısmı ve devamı çok güzeldi. İlk olarak okuyucu Hanımninelerden yazara yeni yazacak kitapları hakkında bilgi ve fikir vermesi ve yazarın bunu dikkate alıp böylesi bir kitap çıkarması gerçekten takdire şayan. Devamında olayları yaşayan kişiden, hikaye tarzında dinliyormuş gibi anlatılması eski yazarlarımızın ne kadar güzel yazdıklarını ortaya koyuyor. bunlara artı olarak okurken hem eğlenip hem de yaşananlardan dolayı dersler alıyoruz.

Sonu tahmin edilebilir değil, kafamda çok şey kurdum ama bir tanesi bile olmadı. :D Çok zekice yazılan, eğlenceli, kolay okunan klasiklerden olduğu için kesinlikle tavsiye ediyorum. Şu an My Twin yazarın Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç kitabı okuyor ve bayılmış. Bununla beraber alışveriş listesine yazarın bir kaç kitabını daha ekledik. Kesinlikle okunulması gereken yazarlardan biri. :) Ve son olarak ekliyorum ki ne varsa klasiklerde var. Ben okudukça acayip mutlu oluyorum ve sizlere de tavsiye ederim. :)
Not: Kitap bir çok yayınevinden çıkmış, ben İnkılap Yayınevini tercih ediyorum. Bir kaç kitap istisna ama varsa eğer İnkılap'dan alın. Yine de sırf fikir olsun diye bir kaç yayınevinden alıp sadeleştirmeleri nasıl yapmışlar incelemeyi düşünüyorum. :)




Alıntılar^^

"Ben bunların ellerinden ölmezsem bile meraktan öleceğim. Bu kadar garipliğin içinden bir şey merak etmeksizin nasıl yaşanır? Merak etmemeye uğraşıyorum ama mümkün olmuyor."


*****

İnsanlardan kapalı olan bahtım perilerden açıldı. Hayırdır inşallah. Başıma neler gelecek? Hep birden beni neden beğenmişler? Hay beğenemez olaydılar!


*****


"İnsanların dişlerini ağzından söküp başka bir yerine yerleştirmek lazım gelse neresine koymalıdır?
"Gözlerine efendim."
"Neden?"
Çünkü bazı kötü niyetliler, soydaşlarını gözleriyle de yerler."




Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yazılarda görüşmek dileğiyle.^^




 Buralarda da varım^^





16 Aralık 2017 Cumartesi

İntibah//Namık Kemal Kitap Yorumu^^

Merhabalar^^
Hız kesmeden yorumlara gelmeye devam ediyor. Bu yorumum ne zaman yayınlanır bilmem ama ben Kral Katili yorumundan hemen sonra, şu an yorumu yazmaya başladım.
Namık Kemal'i tanımayan kimse yoktur. Tanzimat Dönemi Edebiyatcılardan biridir. Daha çok şiir ve tiyatro yazıları kaleme alan Namık Kemal'ın sadece iki tane romanı vardır. Biri bu İntibah ve ikinci kitabı ise Cezmi'dir. Daha fazla bilgi için sizleri BU sayfaya yönlendiriyorum.
Kitabın ilk önsüzünü okuduğum zaman kitap böyle devam ederse zor bitiririm dedim ama tam konuya başladığım zaman o kadar akıcıydı ki hayret ettim. Bu tarz edebi kitapların ne kadar ağır olduğunu bilenler bilir. Bu kadar akıcı olmasını tabii ki de çeviriye bağlıyorum. 
Sevdiğim bir kitap oldu, verdiği mesaj, konu açısından herkesin okuyabileceği ve ders çıkarabileceği edebi klasikler arasında.

Gerçekçi bir dille yazılmış olan İntibah, aşırı korumacı bir aile tarafından yetiştirilen bir delikanlının yaşamın zorluklarıyla başa çıkamaması ve gerçek dünyaya uyum sağlayamamasını konu alır.
Roman akıcı bir anlatıma sahiptir. Yaşanan olaylar karşısında soğukkanlılığını koruyamayan, pek düşünmeden ani kararlar veren delikanlı, hem kendisinin hem de sevdiklerinin hayatını mahvedecektir. "Son pişmanlık fayda etmez" şeklinde özetlenebilecek olan olaylar dizisi, dönemin yaşam tarzı, alışkanlıkları ve artık günümüzde geçerliliği kalmamış sosyal düzen içerisinde anlatılır. Uyanış anlamına gelen İntibah, gerek yazıldığı dönemle, gerek dönemin edebiyat anlayışıyla ilgili fikirler vermesi bakımından önemlidir.

İntibah konuda da dediği gibi Ali Bey karakterinin yaşadıklarını ve bu konudan ne dersler ve ne pişmanlıklar çıkardığını konu alıyor. Yaşadıkları ve yaşattıkları gerçekten zor ve katlanılamayacak tarzdaydı. Okuduğunuz zaman klasik Yeşilçam filmleri diyebilirsiniz ama dikkat ederseniz ki bu kitap o filmlerden seneler önce yazılmış. Burada bir aydınlanmaya tanık olduktan sonra yoruma devam edebilirim. Karakterlerden ne kadarını tanıtayım, anlatayım bilemiyorum. Sadece sinir olup, sevdiklerimi yazsam yeter bence. Geri kalan karakter analizini kitabı okuyunca sizler yapabilirsiniz. 
Ali Beyi ve Mehpeyker'i sevmedim, konudan anlaşılıyor olabilir. Ama Ali Beyin annesi Fatma hanımı ve Dilaşub'u çok sevdim. Ali Beyin verdiği kararlar ve fevri hareketleri tam dayaklıktı ama zaten kitabın amacıda bu.

Kitabı gerçekten çok sevdim ama ilk ön sözde yaptığım hata nedeniyle biraz hayal kırıklığı yaşadım. Eğer İnkilap Yayıncıdan alınmış bir kitap ise ön sözü belli bir noktaya kadar okuyun, hatta o kısmı bırakın kitap bitince tekrar başa alır okursunuz. Bunu söylememdeki sebep ise ön sözde kitapta baştan sonuna kadar gerçekleşen olayları konu alan kısacık bir yazı var, boş bulunup okuyunca kitabın sonunu okumuş oldum. Kitabı etkiledi mi evet ama beni pek etkilemedi, ben zaten edebi yönüyle okumak istemiştim. Biraz bu yönde de sıkıntı var işte, evet günümüz Türkçesine çevrilmiş ama keşke daha eski kelimeler, sözlükler kullanılsaydı diyorum zaman geçtikçe. Bu tarz kitapları düz yazı olarak okumak biraz üzdü beni. Yukarıda sevdim dedim, doğru. Sıkmadan bitirdim kitabı ama kelime hazineme yeni kelimeler eklemek için biraz daha eski kelimeler kullanılsaydı süper olacaktı.  Belki yolum düşerse başka bir yayınevinin İntibah kitabına bakar, kıyaslama yaparım artık. Namık Kemal'in daha çok şiir ve tiyatro yazıları olduğunu bildiğimden roman tarzı kitabı olduğunu bilmiyordum, şimdi Cezmi kitabını da almayı düşünüyorum. Seri olarak bozulmasın diye yine İnkılap Yayınlarından.


Verdiği mesajlar ve sizi sıkmayan akıcı dili nedeniyle tavsiye edeceğim bir kitaptı. Diğer yayınların  çevirisini bilmediğim için bir şey diyemem ama bunu öneriyorum. Ben bunu da sevdin, sizde seversiniz bence. Ama şunu da baştan söyleyeyim Tanzimat dönemi olsa da fazla ebedi metinler beklemeyin.(Yukarıda da dediğim gibi.) :)




Alıntılar^^


İnsanoğlu tabiatın elinde ne garip bir oyuncaktır.


*****


İnsanoğlu, her adımını mezardan uzaklaşmak için atar, fakat yine de her adımda mezara biraz daha yaklaşır.


*****


Seni sevdim! sözünü ağzından işittiğim zaman sevincimden nasıl çıldırmadığıma hala hayret ediyorum.

Alıntıya not: Tabii bu başka dilde yazıldığı için bu kadar sade gelebilir ama çok anlamlı.


*****

Bir annenin evladına kırgınlığı en çok sürse ıslak tülbent kuruyuncaya kadar sürer.





Bir yorumun daha sonuna geldik, başka yazılarda görüşmek dileğiyle, sevgiyle kalın.^^



 Buralarda da varım^^